Rizom Dergi kurulduğu günden itibaren bilimi, sanatı ve düşünceyi emekçi sınıflarla buluşturma ve onların sesi olma iddiasındadır. Emekçi sınıfların sorunlarına, gündemlerine ve taleplerine sayfalarımızda yer vereceğiz. Bu kapsamda, bu bayramda bir maden ocağı işçisini ziyaret ederek; emeği, çalışma şartları ve yaşadığı sorunlar üzerine sohbet ettik. Bu sohbeti siz değerli okurlarımızla buluşturuyoruz. Sizler de yaşadığınız sorunları ve taleplerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz.
1)Merhabalar Mehmet Bey, öncelikle sevdiklerinizle bir ömür boyu iyi ve mutlu bayramlar dileriz. Öncelikle sizi biraz tanıyalım ve ardından bu bayram neler hissettiğinizi bizimle paylaşın.
“Teşekkür ediyorum. Bende sizlerin bayramını kutluyorum. Ben Mehmet Güler Yozgat ilinin Akdağmadeni ilçesinde yaşıyorum. Evliyim. 4 çocuğum var. Maden ocaklarında çalışıyorum, bir maden işçisi olarak ekmeğimizi zor koşullarda sağlamaya çalışıyoruz. Ama her şeye rağmen iyiyim. Çabalıyorum. İyi olmam mutlu olmam anlamına gelmiyor. Mutluluk maalesef çok pahalı ve çok yabancı geliyor bizlere. İnsanlar bayramlarda sadece bir araya gelmiyor; hem kendileriyle hem de başkalarıyla yüzleşmelerine de sebep oluyor bayramlar. Çünkü insana ekonomik durumunu, statüsünü yahut yalnızlığını da hatırlatıyor bayramlar.”
2)Bizler de teşekkür ediyoruz. Maden ocakları sizin de belirttiğiniz gibi hem dünyanın hem Türkiye’nin en zor koşullara sahip olan çalışma alanlarından biri, sizi bu alanda çalışmaya iten ne oldu ve çalışma koşullarınızdan bahseder misiniz?
“Yozgat ili fazla istihdam alanı olan bir il değil ve fazlasıyla göç veren bir ildir. Biz de ya göç edecektik ya da ne var ise onunla yetinecektik. Akdağmadeni ilçesinde de durum aynen böyledir. Tekstil üzerine bir fabrika vardı, şuan fabrikanın durumunu bilmiyorum ama 2010 senesinden bahsediyorum, çok ucuza çalıştırıyordu işçileri. Maden ocağının ise parası iyiydi. Bu para emeğimizin hakkı elbette değildi ama birçok yere göre hem iyi hem sigorta durumu vardı, göç etmektense maden ocağında çalışmak daha cazip geldi. Ve 2010 yılı itibariyle maden ocaklarında çalışmaya başladım. Sonuçta ekmeğimizin peşindeyiz ve hayatımızı idame ettirmek için bir şekilde çalışmak zorundayız. Ayrıca sağlığımız ve hayatımız açısından ocak koşulları her zaman zordur. Lakin asıl zorumuza giden onca emeğimize rağmen hala geçinemiyor olmamızdır. Alın terimiz kurumadan maaşımızı almayı bırakın, alın terimiz kuruduktan sonra bile maaşımızı alamadığımız bir sürü süreç geçirdik. Maaşları alamadığım için önce Akdağmadeni’nden Yozgat’ın diğer bir ilçesi olan Sorgun’a gittim. Orada başka bir ocakta işe başladım ve haftada bir ailemin yanına Akdağmadeni’ne geldim. Sonra oradan da maaş alamamaya başladık ve hala içerde maaşlarımız var. Orayı da bırakmak zorunda kaldım. Bir süre boş kaldıktan sonra şu an Artvin’in Yusufeli ilçesinde başka bir ocakta çalışmaya başladım; henüz yeniyim orada, umarım aynı durumları yaşamam. Gördüğünüz üzere göç etmek istemezken ailemden ayrı bir göç hayatı yaşıyorum. Oradan oraya sürüklenerek çalışıp geçimimi sağlamaya çalışıyorum. Bunca zorluğa katlanmaktan başka çaremin olmadığını da biliyorum.”
Mehmet Güler, Maden Emekçisi
3)Peki, haksızlığa uğramışsınız ve resmen maaşlarınız, emekleriniz, gasp edilmiş. Bu haksızlık karşısında ne gibi girişimleriniz oldu, sendikalarla irtibatınız yahut ilişkiniz yok muydu? Ayrıca maaş alamadığınız dönemlerde nasıl geçiminizi sağladınız?
“Bazı eylemlere giriştik, açıkçası grev yapmaya çalıştık. Hatta bir defa yürüyüş yaptık, jandarma bize engel oldu. Milletvekillerine ulaştık, sonuç alamadık. Kaymakam, belediye başkanı, kimi biliyorsak makam mevki sahibi, gittik bir sonuç alamadık. Aldığımız tek şey bu süreçten öğrendiklerimiz oldu. İlk çıkardığımız ders de bütün makam ve mevki sahiplerinin biz işçileri temsil etmediği oldu. Sendika girişimlerimiz de oldu lakin orada da işçiler arasında birlik ve beraberlik sağlanamadı; patronlar sendika girişimlerine karşı işinizden olursunuz korkusu saldı. Ortada 6 aylık maaşımız yok ama işinizden olursunuz korkusu o zaman bile işe yaradı. Buda bizim çaresizliğimiz yada bilinçsizliğimiz bilmiyorum. Ama ben ve bazı arkadaşlar sayımız az da olsa sendikaya üye olduk. Lakin sendika da hiçbir sorunu çözmedi. Sorgun’daki ocağa girerken de sendika üyeliğini iptal et gel, dediler. Üyeliğimi iptal ettim. Ne yazık ki Sorgun’da da maaşlarımız içeride kaldı. Yine bir sendika aracılığı ile avukatlar devreye girdi, alacaklarım için avukatlar olumsuz konuşuyor, hiçbir şey alamazsınız diyor. Dolayısıyla sendika yine bir şeyi çözmüyor algısı yerleşiyor benim kafama. Şu an çalıştığım yerdeki arkadaşlar maaşlarda sorun olmadığını söyledi,umarım olmaz. Çünkü sorduğunuz üzere maaş almadığım ve işsiz gezdiğim sürelerde hep borç alarak geçimimi sağladım. Şu anda birçok bakkala ve kişilere borcum var. Buradan maaşlarımı alabilirsem borçlarımı ödeyeceğim yavaş yavaş ve yine kıt kanaat geçinmeye çalışacağım.”
4)Son olarak ne söylemek istersiniz?
“İnsan neden çocukluğuna özlem duyar biliyor musunuz? Bunca sıkıntıdan bihaberdir çocuklar. İnsanları, çocukluklarına özlem duyar hale getiren yine bu düzenin ta kendisidir. Bu düzende de bizim gibi emeğiyle ekmeğinin peşinde olanlar hep sürünmeye devam edecek gibi. Devlet bizi sadece seçim günleri hatırlıyor. Biz de sadece seçimlerde hatırlayanların alkışçısı olmaktan vazgeçemiyoruz. Bu işte bir bit yeniği var ama aklım yetmiyor. Ben emekçilerin hakkını savunduğunu söyleyen bütün yapılara kendilerini bir gözden geçirsinler, demek istemiyorum. Bana ulaşamıyorlarsa, benim sorunumu çözemiyorlarsa bu sadece benden kaynaklı olamaz diye düşünüyorum. “Nerede o eski bayramlar?” sitemlerine de “Umarım daha iyi bayramlara…” dileklerine de karnımız tok. Bizim açlığımız emeğimizin hakkının yerini bulamamasına. Sizlere de teşekkür ediyorum. Yolunuz açık olsun.”