27.Uluslararası Altın Koza Film Festivali yapılan ödül töreniyle son buldu. Festival hem fiziki olarak Adana’da hem de çevrimiçi ortamda yapıldı. Biz de festivali İstanbul Kültür Sanat Vakfı(İKSV) aracılığıyla takip ettik. 8 filmin gösterimini çevrimiçi olarak izleme imkanı bulduk. Festivalde ise 10 film gösterime sunuldu. Bu çalışmada çevrimiçi olarak gösterime sunulan 8 filmin tanıtımını, kısa bir değerlendirmesini ve ödüllerin sahiplerini bulacaksınız. (Mavzer ve Topal Şükran’ın Maceraları filmleri ise çevrimiçi olarak yayınlanmadığı için filmlere dair edindiğimiz bilgileri sizlerle paylaşacağız.)
Körleşme
Hacı Orman’ın yazıp yönettiği ve ilk uzun metrajlı filmi olan Körleşme, üç yaşındayken görme yetisini kaybetmiş Sinan’ın 40 yıl sonra görebilmesini sağlayacak bir ameliyat imkanı doğmasıyla değişen dünyasını anlatmaktadır. Kendisiyle barışık ve başarılı bir şair olan Sinan, ameliyat olma konusunda şüpheler taşımaktadır ama Nilgün’ün ısrarıyla ameliyat olmayı kabul eder. Ancak Sinan’ın yeni yaşamına adapte olamayışı, uyum problemleri yaşaması Nilgün’ ün baskın tavırlarıyla birleşince ikili ilişkilerini sorgulamaya başlayacaktır ve bu durum çifti birbirinden uzaklaştıracaktır.
Film körlük ve görmek arasında yalnız fiziksel bir dönüşüm değil bilişsel ve psikolojik yönleriyle birlikte bir nitelik dönüşümü olduğunu göstermektedir ve böylece ontolojik bir minör sekans sunmaktadır. Sinan ve Nilgün sahip oldukları karakterlerin gerek içsel gerek yapısal özelliklerini başarıyla yansıtmışlardır. Aralarında geçen diyaloglar seyirciyi bireycilik ve bireysellik üzerine düşünmeye itmiştir.
Körleşme, konusu, oyunculukları ve diyalogları ile genel planda başarılı bir görüntü çizerken bazı noktalarda yeterli derinliği izleyiciye sunamamıştır. Örneğin, Sinan’ın ameliyat sonrasında görme duyusunun gelişmeye başladığı ve kendine yabancılaşma yaşadığı evre, derine inilmeden yüzeysel ve hızlı geçişler ile verilmiştir. Aynı şekilde Sinan’ın da içinde olduğu “aydın” çevrenin sahip olduğu diyaloglar edebi yönden zayıf, filme yeterince kuvvetlendirici etkisi olmayan sohbetler olarak görünmektedir.
Bilmemek
Leyla Yılmaz’ın yönettiği Bilmemek birbirine yabancılaşmış bir çift olan Selma ve Sinan’ın 17 yaşındaki oğulları Umut’un eşcinsel olduğuna dair dedikoduların çıkmasıyla sarsılan yaşamlarını anlatır. Ötekileştirilenlerin hikayelerinden bir kesit sunan bu filmde dedikoduların hızı arttıkça ötekileştirmenin şiddeti de artmıştır. Çıkan dedikodulara karşı herhangi bir cevap vermeyi reddeden Umut ise Leyla Yılmaz’ın toplumsal eleştirisinin en güzel yansımasıdır.
Umut kendisine tahakkümcü bir tarzda yönelen soruyu yanıtsız bırakarak bir reddediş, otoriteye karşı koyuş sergilemiştir. Ama bu o kadar kolay olmayacaktır. Su topundan arkadaşları Umut’un cevapsızlığını bir linçe dönüştürecektir ve arkadaşları Umut’tan uzaklaşmaya başlayacaktır. Bu durum Umut’un benliğinde derin bir yaraya sebep olur ve bu davranışın sebeplerini sorgulamaya başlar.
Filmin en başarılı yönlerinden biri ise günümüzde çok yaygın olan aile bireyleri arasındaki yabancılaşmanın ustalıkla işlenmesi olmuştur. Despot bir baba olan Sinan ve sakin bir anne olan Selma’nın olaylar meydana geldikten sonra içsel çelişkileri başarıyla aktarılmıştır. Filmin tek bir karaktere odaklanmadan farklı karakterlerin de ruhsal değişimlerine yer verebilmesi ise bütünlüklü bir seyir sunmasını sağlamıştır.
Film toplumsal yaşama sirayet eden linç kültürünü, yargılamaları, aile ve mülkiyet ilişkilerini, aile bireylerinin yabancılaşmasını ve iletişim kopukluğunu, ergenlik çağındaki çocukların toplumda özgürce yer edinememesini başarılı bir şekilde anlatmıştır. Günümüz koşullarında toplumdaki linç kültürünü ve yargıç rolüne soyunan anlayışı da düşünecek olursak film mutlaka izlenmesi gerekenler arasında olmalıdır.
Nasipse Adayız
Ercan Kesal’ın aynı adlı romanından uyarlanan ve yine yönetmenliğini de Ercan Kesal’in yaptığı Nasipse Adayız İstanbul’un bir ilçesinde belediye başkanlığına aday olmak isteyen doktor Kemal Güner’in aday adaylık sürecinde bir günde başından geçenleri trajikomik bir şekilde anlatmaktadır. Kitapta uzun sürede geçen olayların filmde bir güne sığdırılması ise izleyiciye hareketli bazı sekanslar sunmaktadır.
Aday adaylık sürecinde olan doktorun başından geçenler siyasetin erkek egemen yapısını, kapalı kapılar ardındaki görünmeyen yüzünü, oportünist söylem ve eylemleri tüm doğallığıyla seyirciye yansıtmıştır. Kemal karakterinin doktor kimliği ve siyasi kimlik edinme çabası arasındaki çelişkiler karakterin zaman zaman içinde bulunduğu çaresizliği de gözler önüne sermiştir.
Herkesin yaşamından bir şeyler bulabileceği bu politik hikaye sinemaya başarıyla uygulanmış, oyunculukları, senaryosu ve kurgusuyla izlenmeyi hak etmektedir.
Kuyudaki Taş
Gökçin Dokumacı’nın belgesel filmi olan Kuyudaki Taş İstanbul’un aşina olmadığımız mekanlarında yaşayan, toplum tarafından hor görülen, dışlanan, yok sanan insanların yaşadıklarına, düşüncelerine ses vermektedir.
Konuşmaların monolog denilebilecek bir tarzda olması sebebiyle günlük yaşamda dinlenilmeyen, önemsenmeyen, dışlanan insanların hikayelerini dinlemeye mecbur bırakılıyoruz. Her ne kadar deliliğin belgeseli gibi görünse de bu insanlar söylem olarak günlük hayatta sıklıkla karşılaştığımız insanlardan farklı bir profil çizmemektedir. Tülin Özen, Hatice Aslan gibi oyuncuların da yer aldığı ara geçişler ise belgeselin tarzına katkıda bulunmuştur. Belgeselin görüntü kalitesi, müzikleri, sahne geçişleri ise çok başarılı.
Ben Bir Denizim
Umut Evirgen’in filmi olan Ben Bir Denizim babasının geri dönüşüm işine karton toplayarak yardımcı olan ve geçimini bundan sağlayan Deniz’in hikayesini anlatır. Ancak Deniz bu işte diğer çalışanlar, Suriyeliler kadar iyi değildir ve bu sebepten babasıyla sık sık tartışmaktadır. Bir gün Deniz bir inşaata karton bulmak amacıyla girer ve inşaatta Nisan’la tanışır. Nisan’la oluşan duygusal yakınlık hayatında bazı şeylerin değişmesine neden olacaktır.
Film kağıt işçilerinin yaşamlarına daha yakından bakmamızı sağlarken onların içindeki dramı da anlamamıza olanak tanımaktadır. Deniz’in genç yaşta kendisine tercih hakkı sunulmadan yapmak zorunda olduğu iş, babasıyla kurduğu ilişki, kimsenin aklına gelmeyecek bir inşaatta yaşadığı aşk ilgi uyandırıcı bir tema sunmakla birlikte karakterlerin iç dünyasının yeterince yansıtılamadığı dikkate alınırsa film yüzeyselliği aşamamış bir görünüm sergilemektedir. Günümüzde geri dönüşüm işleri gibi alt tabakadan insanların çalıştığı işlerin konu alınması ve kendine yer bulması değerlidir ve bu insanların yaşadığı zorluklar özellikle ülkemizdeki Suriyeli göçmen emeğini de ekleyecek olursak sınıfsal bir eleştiri için zengin bir içerik sunmaktadır. Fakat film bu konuda oldukça yetersizdir.
Yeniden Leyla
Yönetmen ve senaristliğini Barış Hancıoğulları’nın yaptığı Yeniden Leyla gecekondu semtinde annesi Leyla ile birlikte yaşayan ve doğuştan dilsiz olan Umut’un annesinin hareketlerindeki değişikliği fark etmesi üzerine onu takip etmeye başlamasıyla bazı soruların cevabını bulması ve hayatının değişmesini konu almaktadır. Film, ikinci yarısında farklı bir senaryo ve bambaşka bir Umut ve Leyla ile karşımıza çıkmaktadır.
Filmin alışılmadık bir şekilde ilerleyen senaryosu bizleri ikinci yarıya ilk geçişte şaşırtsa da aslında sahneler ilerledikçe ilk bölümle benzerlikleri de anımsatır. İlk kısımda peşinden gittiği annesi olan Leyla ikinci kısımda saplantılı bir şekilde âşık olduğu Leyla’ ya dönüşür. Umut karakterinin içine kapanık yapısı ise iki kısımda da belirgindir.
Plaza
Yönetmen Anıl Gelberi’nin ilk uzun metrajlı filmi olan Plaza coğrafya öğretmeni olmak isteyen Emre’nin, sınava çalışabilmek için güvenlik görevlisi olarak girdiği boş bir plazada başından geçenleri anlatmaktadır. Günlük hayatta sık karşılaşabileceğimiz bir karakter olan Emre’nin kendi kararlarını alamayan ,başkalarının yönlendirmesiyle şekillenen hayatından bir kesite tanık olmaktayız.
Boş plazada sakin bir çalışma ortamı bekleyen Emre, farklı insanlar ve olaylarla karşılaşmış bu durum hikayenin giderek merak uyandıran bir hal alacağı beklentisi uyandırmıştır. Ancak birbirini takip eden olaylar bir türlü farklı bir bağlama ya da derinliğe geçiş yapamamıştır. Senaryosu, karakterleri ve diyaloglarıyla filmin vasatı aşabildiğini söylemek oldukça zor olsa da Emre karakterinin doğallığı bizi filme bağlayan önemli bir unsur olarak öne çıkmaktadır.
Ceviz Ağacı
Faysal Soysal’ın yazıp yönettiği Ceviz Ağacı, bir kasabada edebiyat öğretmenliği yapan ve aynı zamanda yazar olan Hayati’nin dramatik hikayesini konu almaktadır. Hayati varoluşsal sorunlar yaşamakta ve yaşadığı sorunların kökeninde babasının şüpheli ölümü önemli bir yer tutmaktadır. Kötü giden evliliğiyle daha da karmaşık bir hal alan yaşamı çevresiyle zaten zayıf olan bağının kopuşunu da beraberinde getirecektir.
İçine kapanık bir karakter olan Hayati, dominant bir karakter olan Yaprak ile sorunlu bir evlilik yaşamaktadır. Yaprak, kendi başarısızlığı için Hayati’yi ve bulunduğu çevreyi suçlamaktadır. Yaprak yaşanan sorunların çözümünü çevresinde ararken Hayati daha çok kendi iç dünyasına yönelmiştir.
Karamsar bir tablo çizen Hayati, babasıyla arasında bir bağ olarak düşündüğü ve yeniden filizlendirmek istediği ceviz ağacı ile yaşama tutunmuş ve bu ağaç içindeki mutlu olma umudunun dışa vurumu haline gelmiştir.
Film taşra yaşamının kasvetini izleyiciyle buluştururken toplumsal sorunları da sorgulamaya yöneltmiştir. Filmde kahraman dışındaki karakterlerin hikayeleri de kendine yer bulmuş ve izleyiciyi yeni sorular sormaya sevk etmiştir. Filmin olumlu yönlerinin dışında eleştirilecek noktalıları da bulunmaktadır. Bunlardan biri çok fazla tanınma imkanı verilmeyen Yaprak karakterinin dominant yapısının önyargıya açık hale gelmesidir.
Sonuç olarak gerek senaryonun edebi yoğunluğu gerek oyuncuların karakterlere tam anlamıyla bürünmesi filmi izlenesi kılmaktadır.
Topal Şükran’ın Maceraları
On yaşında geçirdiği bir kazadan dolayı sakat kalan ve hayatı boyunca insanlarla ortak bir nokta bulmaya çalışan Şükran’ın diyalogsuz ve trajikomik hikâyesini anlatır Topal Şükran’ın Maceraları. Şükran, insanlarla bağ kurmak için ne kadar çabalasa da, özellikle karşı cins ile olan ilişkilerinde hep hüsranla karşılaşır ve sonunda hemcinslerine yönelir. Ancak burada da onun karşısına çıkan tek şey hüsran olacaktır ve Şükran tekrar yere düşecektir. Şükran’ın insanlarla iletişime girme çaresizliğinin, izleyici olarak bizim çaresizliğimizden pek de bir farkı yoktur.
Mavzer
Mavzer , koyunlarını kurtlardan korumak için bir mavzer satın almaya çalışan Veysi’nin, oğlu Mustafa ve kardeşleriyle yaşadıkları hikaye ediliyor.
Festival Filmlerinin Kısa Bir Değerlendirmesi
Birbirinden başarılı filmlerin yarıştığı ve arasından “en” olanı seçmenin kolay olmadığı bir Altın Koza film festivalini daha geride bıraktık. Bu yılki festival filmlerinde, modern yaşama dair sorunların ve kentli hikayelerin ağırlık tuttuğunu söyleyebiliriz. Filmler, kent sosyolojisi ve psikolojisi üzerine derin bir analiz imkanı sunmaktadır. Birkaç örnek vermek gerekirse: Bilmemek filmiyle kentli orta sınıfların hallerini, aile bireyleri arasındaki yabancılaşmayı, çalışma yaşamı içindeki zihinsel yıpranmaları, kimlik ve grup baskısı gibi birçok sosyolojik ve psikolojik temayı bulabiliyoruz. Ben Bir Denizim ile işçi sınıfının alt tabakalarından ve toplumun görünmeyen yüzlerinden olan kağıt işçilerinin yaşamından bir bölüme tanık oluyoruz. Nasipse Adayız ile kentli yaşamın içindeki taşralılığın etkisini ve gücünü gözlemleyebiliyoruz. Taşra sosyolojisi ise Ceviz Ağacı ile kendine yer bulmuştur.
Filmlerde öne çıkan başka bir nokta ise erkek karakterlerin merkezinde olduğu hikayelerin yoğunlukta olmasıdır. Bu bakımdan kadın karakterlerin dünyasına girebilmek ve olayları bu pencereden gözlemleme imkanı bulabilmek oldukça sınırlıdır.
Filmlerin genel bir görünümünü çizecek olursak filmin akıcılığı, geçişleri ve bütünselliği bakımından Bilmemek, Nasipse Adayız ve Ceviz Ağacı’nın öne çıktığını söyleyebiliriz. Senaryosu ve öyküsüyle fark yaratanlar ise Bilmemek ve Körleşme olmuştur. Toplumsal görünürlüğe katkı sunmasıyla Ben Bir Denizim ve senaryosundaki özgünlük ve tarzıyla Yeniden Leyla öne çıkmıştır.
27. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali Ödülleri
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması
En İyi Film: Nasipse Adayız – Ercan Kesal
En İyi Yönetmen: Bilmemek – Leyla Yılmaz
En İyi Senaryo: Nasipse Adayız – Ercan Kesal
En İyi Erkek Oyuncu: Onur Berk Arslanoğlu – Plaza ve Serdar Orçin – Ceviz Ağacı
En İyi Kadın Oyuncu: Senan Kara – Bilmemek
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Ozan Çelik – Mavzer
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Seda Türkmen – Mavzer ve Selin Yenici – Nasipse Adayız
Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü: Emir Özden – Bilmemek ve Ahmet Melih Yılmaz – Yeniden Leyla
Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü: Sitare Akbaş – Ben Bir Denizim ve Deniz Altan – Plaza
SİYAD “Cüneyt Cebenoyan” En İyi Film Ödülü: Bilmemek – Leyla Yılmaz
FİLM-YÖN En İyi Yönetmen Ödülü: Ercan Kesal – Nasipse Adayız
Yılmaz Güney Özel Ödülü: Bilmemek – Leyla Yılmaz
En İyi Müzik Ödülü: Payam Azadi – Ceviz Ağacı
En İyi Kurgu: Ali Aga – Nasipse Adayız
En İyi Görüntü Yönetmeni: Orçun Özkılınç – Mavzer
Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması
En İyi Belgesel Film: Seval – Ahmet Keçili (Çukurova Üniversitesi)
En İyi Deneysel Film: 61 Sokak No 4 – Çağıl Saydam (İzmir Ekonomi Üniversitesi)
En İyi Kurmaca Film: Vaveyla – Birhat Temel (Çukurova Üniversitesi)
En İyi Canlandırma Film Ödülü: Circle – Melisa Hoş (Dokuz Eylül Üniversitesi)