“Partiler, liderler, davalar havada uçuşuyor. Seç, beğen, al. Sen de büyük bir davanın parçası olabilirsin! Liderin için canını verebilirsin, liderinin “… kılı” olabilir, “sen kalk ben yatam” diyebilir, “yüce ideolojiye” güzellemeler dizebilir, sloganlar atabilirsin. Ayrıca sen üstün bir fikre sahip olabilirsin. Kutlu bir dava bu, unutma. Diğerleri seni davandan döndürmek için uğraşıyor ama sen dönmezsin. Her tarafın düşmanlarla, ideolojik saldırılarla çevrili, seni şuursuzlaştırmak istiyorlar, asla bu oyuna gelme! Bir de büyük özgürlükçü kardeşlerin, liberaller yanında. Özgürce konuş istiyorlar. Ah ah! Değerleri bilinmiyor. Sosyal yapının sorunlarıymış, kapitalizmmiş, demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü yok eden sistemin kendisiymiş, yoksullukmuş bırak bunları, konuş sen konuş yahu!”
Kuşaklar kuşaklar boyunca aynı teraneler çalındı ve oynandı. Kendimiz olmamız dışında her şey olmamız için çabalandı. Bir toplum ve yurttaş olduğumuz ise hep unutturuldu. Yurttaştık ama haklarımızı kullanamazdık. Yurttaştık ama onlar neyi seçmemizi isterse onu seçmek zorundaydık. Yurttaşın adı vardı, kendisini ise bulunduğu yerde ezmeleri gerekliydi. Zaten yurttaş, haklarını mücadele ile kazandığını bilmemeliydi, hakların ona hep bahşedildiği anlatılmalıydı. Sözde toplumduk ama davalar, liderler, partiler esastı. Sözde toplumduk ama kendimize yer yoktu. Sözde toplumduk ama sürekli birileri bizim yerimize düşünmeli ve karar vermeliydi. Toplum olma bilincini nerede gördülerse orada ezmeleri gerekliydi.
Aydınlanma, toplum, yurttaş, modernite yarım kalmış bir tarihtir… “Yarım doktor candan, yarım imam dinden eder” misali bu kadar yarım kalanın arasında bunca şeyden olmamız tesadüf olmasa gerek. Demokrasi, yurttaşlık ve toplum olma bilinci ve üçlüsü en başta kapitalizmle çelişmektedir. Bunlar olmadan kapitalizmi devirdiğini düşünenler ise toplumun yerine davalarını, demokrasinin yerine partilerini, yurttaşın yerine liderlerini koydular. Ne mi oldu? Ölü doğdular veya bir ölü gibi yaşıyorlar. “Neden çöktüler?” diye sorarsanız size şu yanıt verilir: “Kadrolar yozlaştı, revizyonistler iktidarı gasp etti”. Peki, koca koca ülkeler birkaç kadronun ağzına mı bakıyordu, toplum, yurttaş, demokrasi(ve denge-denetleme) neredeydi?
Ulvi fikirleriyle bizleri temsil edenlere bir dur demek, kendimizi kendimiz olarak tarihe çıkarmakla mümkündür. Demokrasi, yurttaş, toplum ve birey yarımdır ve kurgusaldır. Kurgudan gerçeğe ise yürümemiz gereken bir yol vardır. O yolu birlikte ve kendimiz olarak yürüyebiliriz..