Yaşar Kemal, uzun zamandır zihninde tasarladığı İnce Memed’i 1953 yılında yazmaya başlamıştır. 1955 yılında yayımlanan roman, büyük bir beğeni toplamış; 1956 yılında Varlık Roman Armağanı’nı kazanmıştır. Ardından 1957’de Bulgarcaya, 1959’da Rusçaya, 1961’de İngilizceye (İngiltere ve ABD’de), 1962’de ise Almanca ve İspanyolcaya çevrilmiştir. Bu geniş çaplı çeviriler, esere olan uluslararası düzeydeki ilgiyle birlikte eserin başarısını da göstermektedir.
Roman, toprak ağalarının sömürüsüne ve zorbalığına maruz kalan Anadolu köylüsüne ışık tutarken, köylülerin nasıl yoksul bırakıldığını yalın ve betimleyici bir dille anlatmaktadır. Yaşar Kemal bu başyapıtı ile edebi, tarihsel, felsefi ve sosyolojik açıdan bizlere büyük bir zenginlik bırakmıştır. Bu yazımda, bu zenginliğin sosyolojik yönlerinin analizine odaklanacağım.
İnce Memed’e sosyolojik bir perspektiften baktığımızda, 1920-1930’lu yıllarının Anadolu’sunda kırsal bölgelerde yaşanan sınıfsal çelişkilerin ön plana çıktığını gözlemleriz. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında köylü halk için gerçek anlamda bir toprak reformu uygulanmamıştır, bu yüzden topraksız bırakılan köylüler toprak ağalarının baskısı ve şiddeti altında yaşamaya zorlanmıştır. Ağaların bölgedeki toprakların çoğuna sahip olması, onların ekonomik ve sosyal olarak köylü halk üzerinde büyük bir hakimiyet kurmasına yol açmıştır. Buradan çıkışla Türkiye’deki yoksul köylü sınıfının uzun süre ezildiği, baskı ve şiddet gördüğü su götürmez bir gerçektir diyebiliriz. Bu durum hepimizin aklında yer eden birçok romanın ve sinema filminin konusu olmuştur. İnce Memed de bu durumu güçlü bir şekilde ele alan eserlerden biridir.
Romanın ana karakterlerinden biri olan Abdi Ağa, sahip olduğu üretim araçlarının verdiği güçle yoksul köylü sınıfına zulmeden bir toprak ağasıdır. Abdi Ağa, dönemin bütün ağalarını temsilen yaratılmış simgesel bir karakterdir. Ona karşı duran ise, baskıcı düzene boyun eğmeyen bir halk kahramanı olarak karşımıza çıkan İnce Memed’dir. Memed, adıyla müsemma, ince, zayıf, yani fiziksel olarak güçsüz bir karakterdir. Ancak inancı, cesareti ve adalet arayışıyla zulme başkaldırır. Memed’in, kendisinden katbekat güçlü olan bu düzene karşı bireysel bir başkaldırıya girişme cesaretinde bulunması, sömürüye dayalı sistemlerin değişebilmesinde bireysel mücadelelerin önemini ve tetikleyici gücünü göstermektedir.
Başlangıçta İnce Memed’in isyanı kişisel bir mesele olarak görünse de zamanla bu isyan toplumsal bir harekete dönüşür. Memed’in gösterdiği cesaret, diğer köylüleri de uyandırır ve onların da zulme karşı ayaklanmalarına ilham olur. Bu uyanış, köylülerin Memed’in etrafında toplanmasını sağlar. Sonuç olarak, İnce Memed’in bireysel olarak başlattığı isyan, yoksul köylü sınıfı içinde bir kıvılcım etkisi yaratır ve onları toplumsal bilinç kazanmaya iter. Bu durum, bütün gücü elinde bulunduran bir avuç azınlığa karşı önemli bir aydınlanma hareketi olarak görülebilir.
Memed’in başlattığı isyanın bireysel düzeyde kalmayıp toplumsal bir amaca evrilmesi, kaçınılmaz bir süreçtir. Bunun nedeni, Memed’in zamanla içinde bulunduğu sınıfın bilincine varmasıdır. Sınıf bilincine ulaşan Memed, yalnızca bireysel bir kurtuluş arayışında kalmayıp, bu kurtuluşu elinde üretim aracı bulunmayan herkes için istemeye başlar. Bu düşünce yapısı, onu köylüler arasında bir önder haline getirir. Memed, liderlik vasfının gerektirdiği şekilde, köylülerin hakları için mücadele etmekten hiçbir zaman geri durmaz.
Genel olarak bakıldığında, Yaşar Kemal İnce Memed romanında Anadolu köylüsünün çektiği acıları, maruz kaldığı haksızlıkları ve sömürü düzenini gözler önüne sererken, feodal sisteme karşı bir sınıf mücadelesini de vurgular. Değirmenoluk köyünde tüm ekonomik, siyasal ve sosyal yaşam ağanın istekleri üzerine şekillenmiştir; bireylerin bir değeri yoktur, her şey ağanın çıkarları doğrultusunda düzenlenmiştir. Değirmenoluk köyü, aslında o dönemde Anadolu’nun birçok köyünün bir temsilidir. Bu açıdan bakıldığında, romanda işlenen hikâye yerel bir mesele olmaktan çıkıp, evrensel bir sınıf mücadelesine dönüşür.
Yaşar Kemal, İnce Memed karakteri aracılığıyla, bir avuç azınlığın kontrolünde olan baskıcı sistemlerin değişebileceğini ve halkın özgürleşebileceğini göstermiştir. Romanın en dikkat çekici yönlerinden biri, bireysel kahramanlık yerine, kolektif bir direnişin ve özgürleşme mücadelesinin ön planda olmasıdır. Bu, eseri sadece bir isyan romanı olmanın ötesine taşıyarak, toplumsal bir uyanış anlatısına dönüştürmüştür.