İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs, tarihsel bir mücadele birikimine ve altyapıya sahiptir.
Bu günün tarihsel arka planına birlikte göz atalım:
Avustralya’da işçiler 8 saatlik çalışma saati istemiyle greve gitti. Grev günü olarak 21 Nisan’ı seçmişlerdi: “Bir proleter bayram gününü, sekiz saatlik iş gününü, elde etme aracı olarak kullanma düşüncesi ilk kez Avustralya’da doğdu. Avustralyalı işçiler, 1856’da sekiz saatlik iş günü lehinde gösteriler yaparak, toplantılar ve eğlenceler düzenleyerek, hep birlikte bir günlük iş bırakmaya karar verdiler. Bu kutlamanın yapılacağı gün olarak da 21 Nisan tarihi saptandı. Avustralyalı işçiler bu kararı, yalnızca 1856’da uygulamaya niyetlenmişlerdi. Ama bu ilk kutlamanın Avustralyalı proleter kitleler üzerinde çok büyük etkisi oldu; onları canlandırıp yeni bir heyecana yol açtı ve bu kutlamanın her yıl tekrarlanmasına karar verildi.” (Rosa Luxemburg 1 Mayıs’ın Kökenleri, Şubat 1894 )
Daha sonra İşçi Bayramı istemine Amerikalı işçiler sahip çıktılar. 18 Mayıs 1882’de New York İşçi Sendikası Eylül ayının ilk Pazartesi’sini Emek Günü olarak kabul etmiştir. O gün geldiğinde işçiler birleşip eğlenceler düzenlemiş, isteklerini söylemişlerdir. 1884 yılında toplanan Fotlu Kongresi’nde Emek Günü kutlama kararı almıştı ancak Kongre’de çok daha önemli olan bir karar alınmıştı: 1 Mayıs 1886 günü işçiler genel greve gidecek ve 8 saatten fazla çalışmayacaktı. Slogan olarak şunu belirlemişlerdi “Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme; sekiz saat canımız ne isterse!”
1886’da Amerika’da mücadele şiddetlenmiştir. Grevler ülkeyi baştan aşağıya sarmıştır. Mücadelenin başını Amerika’nın Chiago kenti çekmekteydi. Eğer işçi hareketi hemen son bulmazsa Amerika’nın kapitalizmi yok olacaktı; bu yüzden her şey işçi hareketinin son bulması üzerine planlanmıştı; asker ve polisler silahlandırılmıştı. 1 Mayıs sabahı Chicago’da 80 bin, Amerika genelinde 350 bin işçi greve gitmiştir. İşçiler ve emekçiler akşam saatlerine kadar hiçbir olay olmadan konuşmalar yapıp, eğlenceler düzenlediler. 3 Mayıs Günü McCormick Fabrikası’nda grevdeki 1400 işçi grev kırıcıların üstüne yürüdü. Daha grevciler bozgunculara ulaşamadan polis araya girdi; işçilerin üzerine ateş açtı ve 6 işçi hayatını kaybetti, onlarca işçi yaralandı. Olaydan sonra burjuva medyası sanki ölenler işçi değilmiş, polis işçilere saldırmamış gibi bir yaygara kopardılar.
Planın parçası olarak kentte isyan alarmı verildi. Polisler ve askerler sokaklara çıktı, tüm kent asker ve polislerle adeta kuşatılmıştı. Chicago’da karşı devrim başkaldırmış, gazeteler ve sendikalar kapatılarak makineler tahrip edilmişti. İşçiler üzerinde baskı ve terör estiriliyor, öncü devrimciler tutuklanıyor, işçi önderleri katlediliyordu. 1 Mayıs günü önemli bir burjuva gazetesi The Mail, şunları yazıyordu: “Bugün gözleriniz onların üzerinde olsun. Gözden kaçırmayın onları. Eğer herhangi bir olay çıkarsa onları kişisel olarak sorumlu tutun. Eğer bir olay çıkarsa, onları bir örnek haline getirin.” Bu gazetede yazılanlar hayata geçirildi; önemli devrimci önderler idama mahkum edildiler.
Dört yiğit işçi önderi Albert Persons, Adolph Fischer, George Engel ve August Spies, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesinde önderlik yaptıkları için idam edildiler.
Özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, işçi Albert Persons, tarihe geçecek sözlerini söyledi: “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
Jüri üyeleri Sosyalizm’den nefret ettiklerini söyledikleri için jüriye seçilmişlerdi.
1890’da başta Amerikan kentleri olmak üzere Londra, Paris, Madrid, Barselona, Valencia, Seville, Lizbon, Kopenhag, Brüksel, Budapeşte, Berlin, Cenevre, Varşova, Viyana, Marseille, Reims, Amsterdam, Stockholm, Helsinki gibi büyük şehirlerde ve Küba, Peru ve Şili’de işçiler birlik olup meydanlara çıktılar. “Bugün ben bu satırları yazarken, Avrupa ve Amerika proletaryası ilk kez tek bir ordu halinde; tek bir bayrak altında ve tek bir acil hedef uğrunda, yani sekiz saatlik iş gününün yasal olarak tanınması uğrunda seferber olmuş, savaş güçlerini denetliyor. Günümüzün soluk kesici görünümü, bütün ülkelerin işçilerinin bugün gerçekten birleşmiş olduklarını bütün ülkelerin kapitalistlerine ve toprak sahiplerine gösterecektir. Keşke Marx şimdi yanımda olsaydı da bunu kendi gözleriyle görebilseydi!”(F.Enges)
1 Mayıs, işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Dünyanın dört bir yanında işçiler iş bırakıp meydanlara inerler. 1 Mayıs sınıfların birbirlerine güçlerini göstermesidir.
“İlk l Mayıs’ta sekiz saatlik iş gününün uygulanması talep edildi. Ama bu hedefe ulaşıldıktan sonra da, l Mayıs’ın kutlanmasına son verilmedi. İşçilerin burjuvazi ve egemen sınıf karşısındaki mücadelesi devam ettiği sürece ve tüm talepleri karşılanmadığı sürece, l Mayıs, işçi sınıfının bu taleplerinin her yıl dile getirildiği gün olacaktır. Ve daha iyi günler doğduğunda, dünya işçi sınıfı kurtulduğunda, büyük bir olasılıkla insanlık o zaman da l Mayıs’ı geçmişte verilen zorlu mücadelelerin ve çekilen acıların anısına yine kutlayacaktır.” (Rosa Luxemburg, 1 Mayıs’ın Kökenleri Şubat 1894 )
Türkiye’de 1 Mayıs tarihine bakacak olursak;
Osmanlı devletinde işçi örgütlenmesinin en güçlü olduğu yer Selanik’ti. 1911 yılında, burada tütün, liman ve pamuk işçileri 1 Mayıs’ı kutladılar. 1912 yılında ise ilk defa İstanbul’da 1 Mayıs kutlaması gerçekleşti. 1923 yılında ilk defa 1 Mayıs “İşçi Bayramı” olarak kabul edildi. 1924 yılında ise hükümet toplu 1 Mayıs kutlamalarını yasakladı. 1925’te çıkan Takrir-i Sükun Yasası ile İşçi Bayramı yasaklandı; yasak uzun yıllar devam etti. 1935 yılında ise 1 Mayıs’a Bahar ve Çiçek Bayramı adı verildi, ücretsiz tatil ilan edildi.
Türkiye’de işçi hareketi hızla büyümeye başladı. 1976 yılında ilk defa geniş katılımlı 1 Mayıs kutlaması Taksim’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu tarafından gerçekleştirildi. 1977 yılında Taksim Meydanı’nda 500 bin kişilik 1 Mayıs gösterisi düzenlendi; ancak göstericilerin üzerine ateş açıldı. Bugün Kanlı 1 Mayıs olarak tarihe geçti. 1979 Sıkıyönetimi 1 Mayıs’a izin vermedi. Yasağa rağmen 1 Mayıs yapılmak istendi. Karşılığında pek çok tutuklama ve gözaltı gerçekleşti. 1980’de DİSK, 50 bin kişi ile 1 Mayıs’ı kutladı. DİSK Genel Başkan Vekili Rıza Güven kürsüden iner inmez tutuklandı. Ardından gelen 12 Eylül faşist cuntası, yeni bir yasaklı dönemi başlattı. 1981-86 arası bütün yasaklara rağmen bayramlaşmalar, kısa süreli iş bırakmalar, bildiri dağıtımı gibi etkinlikler yapıldı. 1987’de içinde sendikacılar, aydınlar, bilim insanlarından oluşan bin kişilik bir grup Taksim Anıtı’na çelenk bırakmak istediler. Polis sadece milletvekillerinin araçla anıta ulaşmasına izin verdi. Emek Sineması’nda ‘”Merhaba 1 Mayıs’’ etkinliği yapıldı. 1988 ve 1989’da sendikalardan oluşan bir Tertip Komitesi 1 Mayıs’ı kutlamak için valilikle görüştü. Fakat valilik tarafından izin verilmedi. Yasağa rağmen 1 Mayıs’a çıkmak isteyen insanlara yoğun bir saldırı meydana geldi. Birçok insan tutuklandı ve gözaltına alındı. Mehmet Akif Dalcı isimli 17 yaşındaki genç bir işçi hayatını kaybetti.
1990’da Türk İş Genel Kurulu 1 Mayıs’ı kutlama kararı aldı. Böylece Hak-İş’te ilk 1 Mayıs kutlamasını yapacaktı. İstanbul’da tekrar sıkı güvenlik önemleri alındı. Gülay Beceren isimli bir üniversite öğrencisi polis tarafından vurularak felç bırakıldı. 1991’de İstanbul’da yasaklara ve göz altılara rağmen 1 Mayıs kutlanmak istendi. İzmir’de ise 12 Eylül sonrası ilk yasal toplantısı yapıldı. 1992 yılında ortak basın toplantısı yapılarak 1 Mayıs kutlaması yapıldı. 12 Eylül’den sonra ilk 1 Mayıs mitingi de İstanbul Gaziosmanpaşa Meydanı’nda düzenlendi. 92-96 arası mitingler yayılarak çeşitli illerde büyüyerek sürdürüldü. 1996 yılında 1980 sonrası en kitlesel mitinglerden biri gerçekleştirildi. Taksim yasaklı olduğu gerçeksiyle Kadıköy’de yapılan mitinge 150 bin kişi katıldı. Eylemin ilk dakikalarında polisin silahsız göstericilere ateş açması sonucu Hasan Albayrak, Dursun Odabaşı ve Yalçın Levent yaşamını yitirdi.
2005 yılına kadar 1 Mayıs kutlamaları Kadıköy’de yasaklandı. Yasaklara rağmen 1 Mayıs mitingleri ve direnişleri sürdü. 2004 yılında 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanma önerisi yeniden gündeme taşındı ve tüm tehditlere rağmen Saraçhane’de toplanan işçiler, Taksim’e girilemediyse de coşkulu ve iddialı bir kutlama yaptılar. Türk-İş Sendikası ise 1 Mayıs’ı Şişli’de kutladı. 2004-2009 arası büyük direnişlere ve bedellere sahne olan 5 yılın ardından işçi sınıfı ve dostlarının bu direnişi zafere ulaştı. 2009-2013 arası Taksim kutlamaları giderek bir şölen haline geldi. Giderek büyüyen gösterilerin 500 bini aşan geniş bir katılıma ulaşması, emekçilerin sorunlarını yüksek sesle dile getirmesi hükümetçe zararlı bulundu. Ve ardından 2014 yılında yasaklanarak, 1 Mayıs günü sıkıyönetimi andıran görüntüler oluştu. 39 bin polis gösteriyi engellemek istedi. Yüzlerce gözaltı ve yaralanma yaşandı. 2015’te benzer görüntüler ortaya çıkarırken 2016’dan bugüne farklı meydanlar adres gösterilirken, Taksim’e çelenk bırakarak 1977 Taksim’de hayatını kaybedenler anılıyor.
İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, işçi sınıfı önderliğinde emekçilerin, yoksulların, ezilen halkların taleplerini haykırdığı, eşit ve özgür bir yaşam için tarih sahnesine çıkacakları günlerin provasını yaptıkları bir bayramdır. ‘’Bugün, güneşi esirgemiyorsa gökyüzü, birileri yaşadığınız günlerin bedelini ödediği içindir.’’ sözünü şiarımız edinerek ‘1 Mayıs’ta dünyanın bütün işçileri ve ezilen halklarıyla birlikte saf tutmaya!