Yazı:Mehmet Tayfur-Eren Öztürk
Çizim: Mehmet Tayfur
Kahramanımız Martin Eden tam anlamıyla bir emekçidir; yaşamını emeğiyle kazanır, kendince ve üst sınıflarca kaba sayılabilecek bir deniz işçisidir. Bir gün zengin, kültürlü ve Martin’e göre ‘insan üstü’ sayılabilecek üst tabakadan Ruth ile tanışır ve ona ilk anda aşık olur fakat Ruth Martin’in ulaşamayacağı kadar yüksektedir. Martin tüm çabasını ona denk olmaya onun bulunduğu konuma yükselmek için harcar.
Martin eline geçen ne varsa okumaktadır. Daha önce içinde olan öğrenme, bilme, yazma istencini işçi olmasına rağmen sanatı, güzeli, estetiği, bilme isteğini Ruth’a olan aşkı kamçılamıştır. Ruth zamanla Martin’den ve mücadelesinden etkilenmeye başlar. Martin’in hisleri karşılıksız değildir. Martin okudukça öğrendikçe gelişir. Yazmak onun için bir tutkudur artık. Martin yazabilmek için çalışmak zorundadır. Kendini disipline eder. Geceler boyu çalışmaktan yorgun düşer, kimi zaman aç kalmaktadır fakat yazma tutkusundan asla vazgeçmez. Yazdıklarını Ruth’a okutur zaman zaman fakat Ruth pek etkilenmez. Martin yazdıklarını dergilere büyük umutlarla yollar, sonuç hayal kırıklığı olur. Hiçbir dergi yayınlamaz. Martin’ in umutları karanlığa gömülür. Bir nokta gelir, yazmaya ara veriri fakat sonra tekrar yazmaya sarılır. Martin tüm umutsuzluklara rağmen yazmaya, okumaya devam eder. Martin değişmektedir kendi sınıfına yabancılaşır. Yoksul mahallesindeki insanlar gibi konuşmak denizciler ya da işçiler gibi kaba olmak istemez.
Martin tüm emeğine, mücadelesine rağmen karşılık görmez, uzun süre geçmiştir fakat istediği yerde değildir. Ruth onun mücadelesine inanmaz ve Martin’i terk eder.
Martin tüm bunlara rağmen yılmaz çok yüksek bir kültüre ulaşmıştır. Yazmaya ve çalışmaya devam eder, hiç beklemediği anda yazıları dergilerde yayınlanmaya başlar, Martin’e yüksek ödemeler yapılmaya başlanmıştır. Eskiden reddedilen yazıları dergilerce yüksek ücretler karşılığında alınmak istenir. Martin çok ünlüdür artık. Büyük bir yazar olduğu anlaşılmıştır. Tüm bunlar Martin’in emeği sonucudur. Martin istediği noktadadır, yükselebileceği ulaşamayacağı bir yer kalmamıştır. Martin’e sırtını dönenler Martin’e yakın olmaya çalışmaya başlar. Onu terk eden Ruth geri dönmek ister fakat Martin her şeyin farkındadır. Martin istediği yerdedir ama mutlu değildir. Bir zamanlar yükselmek istediği denk olmaya çalıştığı insanların gerçek yüzünü görmüştür. Burjuva sınıfın yozluğunu iliklerine kadar hissetmiştir. Özendiği, arzuladığı şeylerden hatta Ruth’dan dahi tiksinmektedir. Martin geldiği yere geri dönmek ister mahallesine eski dostlarına kendi sınıfına.
Martin koptuğu sınıfına dönmüştür, huzuru orda aramaktadır. İçinden çıktığı sınıfın değerlerini anlamaya başlar. Sevginin, dostluğun, paylaşmanın değerini yeniden düşünmektedir. İnsanları paralarına ve statülerine göre değerlendiren bu düzenin kirliliğini görmüştür. Yoksulluğun ve zenginliğin görüldüğü gibi olmadığını anlamıştır. Bütün ihtişamlı zenginlik görüntüsünün; statünün, paranın, iyi giyimli insanların içinin ne kadar yoksul olduğunu anlar. Yoksul görünenlerin ise ne kadar zengin değerlere sahip olabileceğini. Martin artık bu düzenin farkındadır. Ama o, bu zamana kadar peşinden gittiği bireyci idealleriyle yüzleşme içindedir. Bir varoluş krizi yaşamaktadır.
Bireyciliğin insanı başarıya ve mutluluğa götüreceğine inancı yıkılmıştır. Bu zamana kadar karşı çıktığı toplumculuğun gerçek bireyselliğin önkoşulu olduğunu kendi yaşam pratiğiyle doğrulamıştır. Bireyciliği savunduğu o işçi lokalindeki Martin, düzen değişmedikçe insanların değişmeyeceğini, hiçbir başarının ve statünün insani değerler olmadıkça bir anlam ifade etmeyeceğini anlar. İçini yiyip bitiren varoluş krizi onu intihara sürekler, belki de bu intihar kendisinin değil bireyciliğin intiharıdır. Martin Eden, insanlığa şunu göstermiştir ki, bireycilik kurtuluş değildir. Aksine bireyin gerçek kurtuluşunu sağlayan toplumculuktur. Birlikte mutlu olmadıkça, hiçbirimiz mutlu değilizdir. Toplumcu bir düzen kurulmadıkça, hiçbirimiz kurtulamayız. Ancak yeni bir düzende gerçek bir sevgi, gerçek bir yaşam kurabiliriz. Martin Eden, tarihe ve insanlığa büyük bir ders, intiharıyla sessiz bir çığlık bırakmıştır.
Jack London’a saygıyla..