Edebiyat-Sinema Genel

Kaygı’lı Düşünceler

Written by Eren Öztürk

Hayatımızı kuşatan bir duygu durum olarak kaygıyı kaleme alma fikri, aynı ismi taşıyan Ceylan Özgün Özçelik’in filmi ile birlikte oluştu. Filmin gündelik hayattaki şiddet ile toplumsal hafızada yer alan travmatik şiddet arasında kurduğu bağ dikkat çekiciydi, en azından filmin bende uyandırdığı etki bu yönüyle oldu. Kaygının dışavurumuyla bu bağ arasındaki ilişki üzerine düşünmek istedim. Bu nedenle bu yazıyı kaygı kavramı veya filmin bütününe dair bir analiz olarak değil; Hasret karakteri temsili üzerinden kaygıya dair bir fikir jimnastiği olarak okuyabilirsiniz.

**

Hasret karakteri, yıkıcı ve negatif niteliğiyle gündelik hayatın bir parçası haline gelen kaygıya mercek tutuyor. Kaygının insanın benliğine yönelen şiddetini gözlemlememizi sağlıyor.  Bu yönelimin dışsal bir şiddet ağıyla beslenişi ve tetiklenişi dikkat çekiyor.

Aslında bu dışsal şiddet faktörlerine yabancı değiliz. Hepimiz etkileyeni ve etkilenenleriyiz. Hasret’i de içeren genel bir tablo çizmek gerekirse; geleceğe dair korkunç belirsizlik, ekonomik güvencesizlik ve güvensizlik,  ülkenin çalkantılı politik atmosferi, siyasetin dili ve yarattığı kaygı ve korku iklimi, karakterde açılan boşluklar, iş yerlerindeki mobbing, bilinçdışı etmenler, mahalli ve ailevi baskı, medyaya yansıyanlar ve dahası hepimizi bir kıskaca almaktadır.

Kaygının dışsal şiddetin tetikleneni olarak içsel bir şiddete dönüşmesini tam da bu eksende düşünebiliriz.  Byung Chul Han’a atıf yaparak söylemiş olursak dışın içi zorla ele geçirme girişimini, yarattığı gerilimi ve sorunları daha iyi anlamış oluruz. Bu anlamıyla kaygı nesnel şiddetin bir kurbanıdır(başka bir açıdan da failidir).

Hasret’in içsel dünyasında yaşananlara baktığımızda; giderek kendi döngüsüne saplanıp kalması, bilincini hissedilemez kılması, zamanda sürüklenmesi, iyiye dair olanın görünmezleşmesi, eyleme kudreti olarak neşenin ortadan kalkması, dilin ve gösterge alanlarının benliğe yönelen bir hapishane düzeni alması tüm bunlar bilinci ve benliği arasındaki bir kopuşu anlatıyor.  

Salecl’in kitabında kaygının “nesnesiz bir korkma hali” olarak algılandığına işaret edilmesini farklı bir açıdan yorumlayabiliriz. Yukarıda ifade ettiğim şiddet faktörlerini düşündüğümüzde kaygının somut ve tekil bir nesne ile baskılanmadığını, kaygının çoğul bir tetiklenme yaşamasının bilincin paralize olmasını ve benliğin dağılmasını kolaylaştırdığını anlayabiliriz.

**

Kaygının benliği ele geçirmesinin karşısında yeni bir yol açmak için çabalamak ve eyleme kudretinin kaynaklarını keşfedip harekete geçmek nasıl mümkün olacaktır? Bunu halihazırda bir formülle açıklamak gülünç olur. Herkesin kendinde bu yanıtları bulması gerekecektir. Lakin yine de Hasret karakterinin toplumsal yansımaları üzerine düşünmeye devam ederek örneklemeye çalışalım. Hakikatin çarpıtılması ve iş alanında uğradığı mobbing’in yoğunluğu sonrasındaki yol ayrımı travmatik anıları tetikledi ve Hasret’i içine hapsolmaya itti. Oysa tam da bizi içeriye kapatan bu dışsallığa karşı mücadele etmeyi tercih etseydi kaygı kuşatmasını kırabilir miydi? Örneğin düzenin gazeteciliğinin yerine toplumcu bir gazeteciliği alternatif hale getirmek için çabalasaydı, yeni yol ve yöntemler arasaydı kendi kudretini yeniden üretebilmeyi başarabilir miydi acaba?

Bu önerinin de kendi başına oldukça problemli olduğunu belirtmeliyim. Hasret böyle bir yol izlediğinde kendi ruhsal sorunlarından ne kadar arınmış bir toplumcu gazetecilik veya toplumsal mücadele geliştirebilirdi? İçsel problemlerin toplumculuğun içine hangi şekilde veya ne düzeyde sızabileceğini kestirmek güç olurdu. Mücadeleyi nesnel şiddet ağlarının alanına taşımak için içeride de güçlü olmak gerekmez miydi? Bugünün toplumsal mücadeleleri içinde yer alanlara dair de önemli bir sorguyu beraberinde getirdiğini düşünüyorum. 

Sonuçlandırırken, bireysel kaygıyı güçlendiren yaşam içindeki olguların(örn. yakınların kaybı gibi) toplumsal şiddet biçimleriyle tetiklendiğini kabul ettiğimizde; bireyin kaygıya karşı mücadelesinin başarılı olabilmesi için toplumsal koşulların farkında olması ve içsel kuvvetlerini ayakta tutabilmesi gerektiğini söyleyebiliriz. 

Referanslar:

Salecl, Renata. Kaygı üzerine. Çev.: Aksoy, Metis Yayınları, 2013.

Han, Byung-Chul. Şiddetin topolojisi. Çev.: Dilek Zaptçıoğlu, Metis Yayınları, 2017 .

Yazar Hakkında

Eren Öztürk