Bir demliğin etrafında sıcak çayını yudumlayan, yorgunluğunu çayına eşlik ettirdiği sigaranın dumanıyla üfleyen yurdum insanına,
Her sabah, herkesten önce kalkıp evin tüm ahalisini güne uyandıran, çayını ocağa koyan, fedakarlıkta sınır tanımayan annelere ve tipik aile modelimizde ekmek parası peşinde koşan, gecesini gündüzüne katıp çalışan, didinen babalara,
Sadece ev, mutfak ve annelik gibi hususlar alanının içinde tarif edilen, giyeceğinden-gezmesine kadar kısıtlanan; kadınlığı aşıp, kadını her alanda temsil ve erk zihniyet karşısında yeniden var eden kadınlara,
Tarlada, bağda, bahçede, kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle çapa atan çiftçi emekçileri ve hayvanlarını otlatan, sütünü sağan, çoban emekçilerine,
Fabrikalarda bacayı tüttüren, asgari ücret gibi azami bir tutar ile geçinemezlik içinde geçim sürdüren işçi kardeşlere,
İşlerine yetişebilmek için her sabah saatler öncesinden yola çıkan ve geçim kaygılarına, trafik kaygıları eklenen uykusuz ama mücadeleyle hayatını idame ettirmeye çalışan tüm emektarlara,
Şeker fabrikaları satılan şeker üreticilerine, tütünlerine dokunulan tütün üreticilerine, çaylarına kota getirilen çay üreticilerine, iş bulabilme ümidiyle İŞKURlar önünde uzun uzadıya uzayan kuyruklardaki tüm işsizlere,
Doğasını, deresini, çiçeğini, böceğini ayırt etmeksizin ekolojik dengeyi savunan, bütün tahribatlara karşı canla başla mücadele veren yaşam savunucularına,
Her sabah çantasını sırtlanıp okula giden ve devamlı yap-boz misali değiştirilen eğitim sistemine; her şeyden bihaber dayanan öğrencilere ve gelecek nesilleri yetiştirmek gibi kutsal bir görevi bunca fütursuzluklara rağmen icra etmeye çalışan öğretmenlere,
Nitelikli-niteliksiz diye ayrılan ve adres usulü en yakın liseye yerleştiren, yeni liseye geçiş sınavı sisteminin mağdurları ve her kentin bir köşesinde kurulan, bilimsellikten-akademiden-verimlilikten- kısacası nitelikten yoksun üniversiteler için hazırlanan ve sonra üniversitesini bitirip, yıllardır dirsek çürütüp, işlemeyen liyakat sisteminin mağdurlarına,
Her şeye rağmen, üniversite sıralarında bilim ve akademinin sesini kısmaya çalışanlara karşı, bilim ve akademiyi tekellerine sokmaya çalışanlara karşı, bilimi ve akademiyi olması gerektiği konumda tutan, onu bağımsızlaştıran, onu güzelleştiren, onu geliştiren ve ufuk açtıran, gerektiğinde İstanbul Üniversitesi’nin önünde yığınlar olup, üniversitelerine sahip çıkan öğrenci ve akademi dünyasına,
Okuyan, düşünen, yazan, çizen, sorgulayan ama her ne hikmetse demir parmaklıklar ardında kalmaya mahkum edilen, yine de yaşama ve umuda dair sesleri ve özgürlükleri o demir parmaklıklara sığmayan, her şeye inat gülümseyenlere ve direnenlere,
Tehdit edilen, ötekileştirilen, yalnızlaştırılan gazetecisinden siyasetçisine, akademisyeninden öğrencisine, emekçisinden kadınına, Türk’ünden Kürt’üne, Alevi’sinden Sünni’sine, inananından ateistine kadar herkese,
Bu toprakların her karışına, her canlısına, havasına, suyuna, Rizom Dergisi’nden bin selam olsun!
Her bir statümüz, kimliğimiz, rengimiz ile birbirimizi tamamlayan ama sorunsallıkların içinde ezilen, ayrıştırılan, haksızlığa ve eşitsiz koşullara maruz bırakılan hepimize daha ferah, daha refah ve adil, eşit bir dünya diliyoruz. İstiyoruz ki her birimizi, tam da hayatın içinden cümlelerle mektuplaşarak konuşalım. Konuştukça her birimizi yeniden ve yeniden anlamaya-algılamaya çalışalım. Birbirimize dokunalım.
Herkesin yaşadığı gündelik problemlerden, genel problemlere, sistemin dayattığı ve bizleri bize yabancılaştıran tahakküm ve hegemonyadan, insan ilişkilerimizde geldiğimiz noktaya, olabildiğince selam yolladığımız veyahut şimdilik aflarına sığınarak atladığımız kimler varsa hepsine değinen ve selam göndermekle kalmayıp, hepsine ortak olup en azından söylemle bir mantık ve düşünce ortaya koyan bir yazı (mektuplaşma) pratiği içerisinde olacağımızı biliniz.
Yeri gelecek sigaralarımıza eşlik eden Neşet Babalardan türküler dinleyeceğiz mektuplarda, yeri gelecek Ahmet Ariflerden, Nazımlardan… şiirler yazacağız mektupların başına veya sonuna. Hasat zamanı çiftçinin derdine tercüman da olacağız, kadına layık görülen ikinci sınıf muamelenin karşısında da olacağız. Çobanlarımızı da hatırlatacağız, Çiftlik Bank gibi dolandırıcıların tuzağına düşülmesin diye yeri geldiğinde de uyaracağız. Asgari ücretlinin gelir-gider hesabını yapacak ve nerede bu adalet diye haykırmakla birlikte trafikte heba olan zamanı da tartışacağız. Karadenizli hava anaların sesine ses, tüm yaşam savunucularına da kulak vereceğiz. Okul sıralarında tek tip yetiştirilmeye çalışılan öğrencileri de, deneme tahtasına dönmüş eğitim sistemini de, öğretmenin iyisini de, eksiğini de hiç sakınmadan ne görüyor ve biliyorsak, objektif bir tavırla ele alacağız. Ne akademiyi- bilimi unutacağız ne de akademisyenlerle el ele verip üniversiteleri ve akademiyi, bilimi savunan öğrencileri ve öğrencileriyle el ele vermiş akademisyenleri.
Kim unutursa içerde düşünce suçundan yatanların olduğunu biz hatırlatacağız ve düşünmenin suç olmadığını haykıra haykıra! Ve kim tehdit ediliyorsa, kim ötekileştiriliyor, yalnızlaştırılıyorsa o olup, onun duygu ve hislerine tercüman olmaya çalışacağız. Yeri gelecek bir hayvanın, ağacın duyulmayan feryadına bir mektupla aracı olacağız. Hava olacağız, su olacağız, dağ, taş, toprak olacağız! Mektuplarımızla, hep birlikte demleneceğiz ve çay olacağız. Herkes çayına bir simit ekledikçe büyüyeceğiz ve büyüdükçe çoğalacak ve içine hapsolduğumuz çoğunluk kabusundan uyanacağız; uyandığımızda güzel günler göreceğiz, güneşli günler…
Hepinize en içten duygu ve teorik bilgilerimizle bir başlangıç Merhabası, bir sonraki mektuba kadar çay sevmeyen ve kahve tercih edenlerin bizi unuttunuz demesine zemin bırakmadan söyleyelim, aklımızdasınız…
Karanlığın sonu bir ulu şafak,
Sarp kayadan geçen yola merhaba… (Yaşar Kemal)