SANAYİ DEVRİMİ ÖNCESİNDE KAPİTALİZM
Kapitalist dünya ekonomisinin doğuşuyla, insanlıkla doğa arasındaki geleneksel denge, ilk başta tedricen ve dünyanın sadece küçük bir köşesinde de olsa bir daha eski haline gelmeyecek bir biçimde değişti. Yeni üretim sistemi toplumun doğaya doğrudan bağımlılığını ve dolayısıyla ekolojik çöküş tehdidini azaltırken, aynı zamanda çok geniş kapsamlı bir çevre yıkımına kapıyı da açtı. Dolayısıyla, kapitalizmin merkantilist aşamasını karakterize eden ekonomik, coğrafi ve bilimsel değişmeler, en başından gezegenle daha sömürücü bir ilişkinin gelişmesiyle yakından bağlantılıydı. Amerika’nın ”keşfi” ve birkaç yıl sonra Vasco da Gama’nın Ümit Burnu çevresine, Doğu Afrika ve Hindistan kıyılarına yaptığı uzun gemi yolculuğu, şimdi Avrupalıların yağmalayacakları yeni dünyalara sahip olması demekti. Bu fetihler üstünde tefekküre dalan Fransız filozofu Montaigne, 17. yüzyılın sonunda, ”O kadar çok sayıda güzel görünüşlü kentler yağmalandı ve yerle bir edildi, o kadar çok ulus ortadan kaldırıldı ve perişan edildi; her cinsiyetten, devletten ve yaştan milyonlarca, milyonlarca insan katledildi, kırıldı ve kılıçtan geçirildi; ve biber ticareti için dünyanın en zengin, iklimi en güzel ve en iyi kısımları altüst edildi, mahvedildi ve çirkinleştirildi” diye yazıyordu. Fakat Montaigne, yerli nüfusun duygularını çoğu gözlemciden daha iyi anlar. Bilim felsefecisi ve bir zaman İngiltere’nin Lord Chancellor’u olan Sir Francis Bacon’ın şu cümleleri, çağın bakış açısını daha iyi karakterize eder: ”Bu eylemle [keşiflerle] Avrupa’ya hazinelerin sel gibi aktığını gördük. Ayrıca, aynı girişimle ülke ve imparatorluk, sonsuz derecede büyüdü.” [1]
Hiçbir şey, çağın emperyal ruhunu, insanlığı doğaya egemen olma mücadelesi içinde gören 17. yüzyıl biliminin bakış açısı kadar iyi yansıtamaz. Bacon’a göre doğanın fethi, ”insan soyunun gerçek işi ve serveti”ydi. Doğa, ”teknolojiyle ve insan eliyle doğal durumu terk etmeye zorlanmalı, sıkıştırılmalı ve şekillendirilmelidir.” Doğal dünyanın insana egemen olmayı sürdürmesine izin verilmemeli, doğa ”hizmete mecbur” edilmeli ve bir ”köle” yapılmalı. – Onun zamanındaki en güçlü şahsiyetler için olduğu gibi – Bacon için de doğaya boyun eğdirme, kadınlara boyun eğdirme ile el ele gidecekti. [2]
Doğal dünyaya ve onun dönüştürülmesinde insanın rolüne ilişkin ilk ve gerçekten global olan görüş, Doğa Tarihi Çağları [ Des epoques de la nature] adlı eseri 1779’da çıkan büyük Fransız doğacısı Georges-Louis Leclerc’ın, diğer adıyla Buffon Kontu’nun [Comte de Buffon ) görüşüdür. Buffon, gezegenin gelişiminde yedi çağ betimler: Bunlardan ilk altısı Kitabı Mukaddes’in yaradılışa ilişkin öyküsünü izler; Buffon ‘un 18.yüzyılın belirgin özelliği olduğuna inandığı yedincisi ise, insanın doğaya egemen olduğu çağı oluşturur. Buffon bu son çağı, doğa üzerinde insanın yaratıcı güçlerinin egemen oluşunun görkemli öyküsü olarak görür.”Doğanın bugün içinde bulunduğunu gördüğümüz hali, doğanın kendi eseri olduğu kadar bizim de eserimizdir. Onu uysallaştırmayı, değiştirmeyi ve ihtiyaç ve arzularımıza uydurmayı öğrenmiş bulunuyoruz. Biz dünyayı yaptık, işledik ve verimli hale getirdik. Bu nedenle onun bugünkü görünüşü zanaatların icadından önceki zamanlardaki görünüşünden tamamen farklıdır” diye fikrini belirtir Buffon. Ona göre ilk insan, ”Ekilip biçilmemiş doğa çok çirkin ve cansızdır. Onu hoş ve canlı kılabilecek olan yalnız benim” diye açıkça ilan etmiştir. [3]
Yaşamın Yok Edilmesi
Kapitalizmin doğuşu, yaban hayatın, insanlık tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir ölçekte kaybolmasına yol açtı. Ticaretin yayılması, yüz milyonlarca büyük hayvanın tacirlerin elinde ölmesiyle sonuçlandı. 15.yüzyılda samurlar batıda Finlandiya’ya kadar yaygın olarak vardı, fakat 17.yüzyılın sonlarında sadece Sibirya’da bulunabiliyordu. 18. yüzyılın sonunda, Sibirya’daki hemen hemen her kürklü hayvan türünün çoğu yok edildi ve Rus kürk tacirleri Kuzey Pasifik adalarına gitmek zorunda kaldılar ve 1750 ile 1790 arasında denizde yaşayan 250.000 susamurunu öldürdüler. Batı Rusya’da kürklü hayvanların kökünün kazınmasıyla, kürk ticareti, Avrupalıların Kuzey Amerika’ya yayılmasının arkasındaki itici güçlerden biri hali ne geldi. 1743 ‘de Fransa’nın La Rochelle limanı (Kanada ile yapılan ticaretin merkezi), 127.000 kunduz derisi, 30.000 sansar derisi, 1200 kurt derisi, 12.000 susamuru ve koyu derili sansar derisi, 110.000 rakun derisi ve 16.000 ayı derisi ithal etti.
Fok balığı da aynı yazgı ile karşı karşıya kaldı. Dünya ticaretinin ilk evresinde öldürme, Güneydeki kürklü foklar üzerinde odaklaştı. Sadece 8 yıl içinde (1797- 1803) Şili sahillerinin açıklarındaki Juan Fernandez Adalarındaki Mas Afuera adasında, 3 milyonun üstünde fok balığı sopayla öldürüldü. Falkland Adalarının ve Tierra del Fuego’nun fok nüfusu da yok edildi. Toplam 6 milyon Güney kürk foku, 19. yüzyılın ilk 20 yılında öldürüldü. Bunun sonunda, Atlantik’te ve Hint Okyanusu’nda kürk foklarının kökü neredeyse tamamen kazındı.
Bir bölgedeki ana türlerden birisinin ortadan kaldırılmasının daha geniş ekolojik etkilerini hiçbir örnek kunduz kadar çarpıcı bir biçimde gösteremez. 17. yüzyılda sadece Kuzey Amerika’da, kürkleri için 10- 15 milyon arasında kunduzun öldürüldüğü tahmin edilmektedir. New England kolonicileri, oraya vardıktan hemen sonra, kunduzları tuzak kurarak yakalamaya başladılar ve 1600’lerin sonlarında kunduz, New England’ın birçok yerinde az bulunur hale geldi. 1700’lerin sonlarında kunduz popülasyonu Allegheny Dağlarının doğusunda bitmiş durumdaydı. İngiltere’ye post olarak ihraç edilen kunduz kürkleri, sık sık kolonilere (özellikle ticaret el iti çok olan kolonilere) tekrar şapka olarak ihraç edildi. Kunduzların su bentleri ve gölcükleriyle birlikte kaybolması, bölge ekolojisinde şiddetli bir değişmeye yol açtı ve bu da sonunda öteki türleri etkiledi. Gittikçe daha az sayıda siyah ördek, halka boyunlu ördek, kukuletalı testere gagalı ördek 1 mergus merganser] ve sarı gözlü ördek, kunduzların gölcüklerinde üremek için döndü. Kunduzlar artık kendi su bentlerini koruyamadıkları için, misk sıçanı ve susamuru da gölcük seviyesinin yükselip alçalması yüzünden ya sel suları altında ya da gölcüğün dışında kaldılar.
Gölcükler suyun çekilmesiyle bataklık haline, en sonunda da çayır haline dönüşünce, kunduzların yaşadığı akıntılardaki kurbağaları, yılanları ve balıkları yiyen vizonlarla rakunların besin kaynaklarının bu kısmı yok oldu. Kunduzların terk ettiği ağaç kütüklerinde, bir zamanlar ada tavşanlarını ve kar pabuçlu tavşanları çeken körpe saplar ve yapraklar filizlenmişti. Kunduzların devirmiş olduğu ağaçlar, bir zamanlar tavşanları koruyan çalı çırpıyı, [boyunlarının her iki yakasında siyah püsküller olan] orman tavuklarının ilkbaharda çiftleşmeleri için davul gibi çaldıkları kütükleri sağlamıştı. Sonuç olarak yiyecek bakımından bu hayvanlara bağımlı olan kırmızı tilkilerin avlayacakları çok az şey kaldı. Böylece, kunduz derisinden yapılmış şapka ticareti, bütün bir ekosistemin yıkımına katkıda bulundu. Bu süreç, kunduz ticareti ABD ve Kanada üzerinden Batı’ya doğru kayınca da devam etti.[4]
[1] Montaigne ve Bacon, J. H. Ellion. The Old World and the New, 1492 – 1650 [Eski Dünya ve Yenisi, 1492- 1650] (New York: Cambridge University Press, 1970. s. 87,102-3’de aktarılıyor.
[2] Bacon, The Great lnstauration and the New Atlantis [Büyük Yenilenme ve Yeni Atlantis] (Arlington Height, IL: Harlan Davidson, 1980), s. vııı, 21, 31 ; Bacon, Carolyn Merchant, Radical Ecology [Radikal Ekoloji] (New York: Routledge, 1 992), s. 46’da aktarılıyor; Carolyn Merchant, The Death of Nature [Doğanın Ölümü) (New York: Harper and Row, 1980), s. 172-77.
[3] Buffon, Worster, editör, Ends of the Earth , s. 6-7’de aktarılıyor.
[4] Keith Thomas. Man and the Natural Word [İnsan ve Doğal Dünya] (New York: Pantheon, 1983), s. 274-75; Ponting, Green History, s. 163-65; Sale, Conquest of Paradise, s. 261 -62, 290; Carolyn Merchant, Ecological Revolutions [Ekolojik Devrimler] (Chapel Hill: The University of North Carolina Press, 1989), s.43, 65-66: Peter Matthieson, Wildlife in America [Amerika’da Yaban Hayatı] (New York: Viking, 1987), s. 81.
Kaynak: John Bellamy Foster, Savunmasız Gezegen, çev.: Hasan Ünder, Epos Yayınları, 2002.
İlk yazıya şu adresten ulaşabilirsiniz: https://rizomdergi.com/2020/12/01/sanayi-devrimi-oncesinde-ekolojik-kosullar-john-bellamy-foster-1/