Bundan yaklaşık 60 yıl önce Dominik cumhuriyetinde 3 kız kardeş katledildi. 1930’da iktidara gelen Rafael Trujillo, 31 yıl süren baskı ve zulümle ülkeyi yönetti. Trujillo diktatörlüğüne karşı ülkede demokrasi ve özgürlükler isteyen halk muhalefeti vardı. Bu halk muhalefeti içinden olan 3 kız kardeş -Mirabel kardeşler- Trujillo diktatörlüğünü rahatsız etmekteydi. Kurdukları Clandestina Hareketi, Tujillo ve rejimine karşı direnmekteydi. Trujillo ve rejimine karşı gelenler, her diktatörlüğün tabiatında olduğu gibi acımasız bir baskı ve zulümle karşılaşıyordu. Trujillo Mirabel kardeşleri hapse göndermekle kalmayıp tüm mülklerine el koydu ve onların katledilmesini isteyen bir konuşma yaptı.
Nitekim diktatörün bu mesajını alan diktatörlük güçleri, bu konuşmadan sadece 23 gün sonra 25 Kasım 1960’da eşlerini hapishanede ziyaret etmekten dönen Mirabel kardeşlerin arabasını yolda durdular. Arabadan indirilen Mirabel kardeşlere önce tecavüz edildi sonra sopalarla dövülerek katledildiler. Trujillo yandaşları, kardeşlerin cesetlerini bir uçurumdan aşağı atmasına rağmen devlet ve medyaya bu olayın bir trafik kazası olduğu yalanını söylediler. Bu olaydan sonra bir zafer kazanacağını düşünen diktatör ve yandaşları başlarını daha büyük bir belaya soktular. Ülkede halk ayaklanmaları yükseldi. ABD, diktatöre ve rejimine verdiği desteği geri çekmek zorunda kaldı. Mirabel kardeşlerin ölümünden 6 ay sonra 30 mayıs 1961’de Trujillo bir suikast sonucu cezalandırıldı.
Trujillo’nun cezalandırılmasından yaklaşık 2 sene sonra 1963 şubatında Dominik Cumhuriyeti demokratik seçimlerle hükümetini seçmeye başladı. Dominik Cumhuriyeti zalim ve katil bir diktatörden kurtulurken bunun bedelini ise en ağır şekilde Mirabel kız kardeşler ve direnenler ödemişti. Mirabel kardeşlerin katledilmesinden seneler sonra 1981 yılında Dominik Cumhuriyetin’de Latin Amerika Kadın Kurultayı toplanarak 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü olarak ilan etti. BM ise yıllar sonra, 1991 yılında, bugünü tanımıştır.
25 Kasım, emekçi kadınların demokrasi, özgürlükler ve insanlığın kurtuluşu mücadelesinde ön saflarda yer alma çağrısıdır. Bugün ise 25 Kasım, kapitalist totaliterliğin ve onun üzerinde yükselen rejimlerin sürdürülebilir kılınmasına hizmet edecek biçimde, kadın ve erkek arasındaki şiddet ilişkilerine indirgenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Şiddetin ve toplumsal cinsiyet rollerinin gündelik mücadelenin önemli bir başlığı olmasını yadsımıyoruz fakat bu gündelik mücadele yeni bir düzen/toplum programının inşasıyla düşünülmedikçe ve ufkumuzu buraya yöneltmedikçe güdük ve ilüzyonel kalacaktır. Hatta öyle ki sistemik güvenlik ve kimlik normlarının sağlamlaştırılmasına dolaylı bir destek sunulmuş olacaktır. Bu nedenle 25 Kasım’ı gerçek anlamı ve ruhuyla yaşamak-yaşatmak üzerimize düşen tarihsel bir görevdir.