Yapay zeka, robot teknolojisi ve Endüstri 4.0 sesleri yükseliyor. İnsan gücünün yerini mekanize aletlerin alacağı ve hayatın mekanikleşeceği bir dönemin başladığı iddia ediliyor. Bu savların yanına şunlar da ekleniyor; ‘’robotik yaşam, dünyamıza refah getirecek ve artık hepimiz iyi koşullarda yaşayacağız(!) İnsanların yapacağı işleri robotlar yapacak, düşünmemize, kavga etmemize gerek kalmayacak, hepimizi güzel bir gelecek bekliyor.’’
Düşüncelerimizin ve davranışlarımızın hatta tercihlerimizin önemsizleşeceği doğru olabilir mi? Üretim mekanizmaları ve toplumsal sistem insan iradesinden ve aklından bağımsız işleyebilir mi? Bugün ‘aydın’ görünümlü birçok çevre tarafından dillendirilen bu varsayımların bir aydın öngörüsü olarak geleceğimizi aydınlattığı söylenebilir mi?
Dünya sistemi merkez, yarı-çevre ve çevre olarak sınıflandırıldığında, yarı-çevre konumda olan ülkemizin emekçisi için robotik yaşamın ve vadedilen muhteşem geleceğin yüksek anlamlar ifade etmemesi beklenebilir(Çünkü uzun çalışma saatleri, kötü çalışma koşulları, ucuz iş gücü, temel hak ve özgürlüklerden yoksun olmak, iş cinayetlerine kurban gitmek; ülkemiz emekçisinin realitesidir). Oysa bugün fabrika işçilerinden banka emekçilerine kadar geniş bir yelpazede robotik yaşam ve muhteşem geleceğe dair bir inanç boy vermiştir.
Toplumlar tarihinin gösterdiği gibi teknoloji, bilim, düşünce, ahlak ve kültür topluma hegemon olan güçlerin çıkarları yönünde kullanılır. Dünyamızın yapısal işleyişini belirleyen kapitalist sistem ve ona hakim olan güçlerdir. Kapitalist sistem kar hırsıyla çalışır ve her şeyi metalaştırır. Doğa ve insan ise onun için bir kar elde etme aracıdır. Bu nedenle Endüstri 4.0 ve robotik yaşamın insanlığa güzel bir gelecek sunacağı yönündeki savlar, temelsiz ve irrasyonel durmaktadır. Bu zamana kadar ki teknolojik gelişmelerin sonuçları bu savı çürütmeye yeterlidir. Teknolojik gelişmeler dünya zenginliklerini arttırmış ve dünya toplamına yetenden fazla ürün oluşturmuştur. Nüfusun yarısına ek bir ürün oluşturabilecek kadar artı ürüne de sahiptir. Fakat bu durumun aksine adaletsizlik ve yoksulluk artmaktadır; veriler öyle korkunçtur ki dünyamızda 2.1 milyar insan temiz suya ulaşamamakta ve 2 milyar yoksul insan bulunmaktadır. Buradan da anlaşılabileceği gibi sorun dünyadaki kaynakların yetersizliği değil, dünyadaki zenginliğin kimlerin elinde olduğu ve nasıl paylaşıldığıdır.
Sadece 500 şirketin, dünya servetinin yarısına ve belki de çok daha fazlasına(yasa dışı ne işler döndüğünden habersiziz) bir tabloda robot teknolojisinin iyi bir gelecek getireceğini söylemek mümkün müdür? Veriler tersi yönde bir eğilim göstermektedir. Böyle bir teknolojinin kullanımı dünya servetinin daha da az insanın elinde toplanmasına sebep olacaktır. Bu durum emekçiler için daha fazla işsizlik, yoksulluk ve sefalettir. ‘Açlık Oyunları’ filminde sahnelendiği gibi insan yaşamının egemenlerin bir oyuncağı haline gelmesi kaçınılmazlaşacaktır. –Kimse(!) bugünkü zenginliği, bırakalım kıyısından köşesinden paylaşmayı daha da fazla merkezileştiren ve acımasızca kullanan bu sistemin, yarın insafa geleceğini düşünmemelidir.- Filmde hatırlanacağı gibi insanlar yemek bulmakta zorlanıyor, hastalıklarla baş edemiyor, çalıştıkları madenlerde ölüyorlardı. İsyan eden yoksullar devlet tarafından acımasız biçimde bastırılıyordu. Egemenlerce tasarlanmış vahşet oyunlarında insanlar hayatta kalabilmek için birbirlerini öldürmek zorunda kalıyordu; bu durum bir eğlence olarak zenginlerce izleniyordu.
Teknolojik ve bilimsel gelişmelerin egemen sınıfların çıkarlarına hizmet ettiğine ve kirli amaçlar için kullanıldığına dair sayısız örnek mevcuttur. Hiroşima ve Nagazaki’deki vahşetin etkileri hala sürmektedir. Savaşı kazanmış ABD, dünyanın yegane gücü olduğunu göstermek için Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak on binlerce insanı yaşamından etmiştir. Biyo-kimyasal çalışmalar biyolojik ve kimyasal silahlara dönüştürülerek insanlığın zararına kullanılmaktadır. Teknolojinin en kaba ve kirli yönünü savaş teknolojisi oluştururken, görünmeyen etkileri daha büyük tehlike oluşturmaktadır. Nedir bunlar: Teknoloji, toplumsal yaşamı sanallaştırmakta ve insanları edilgen bireyler haline getirmektedir. Ellerimizdeki telefonlar benliklerimizi yöneten, zamanımızı ve dünya algımızı belirleyen bir araç haline gelmiştir. Teknoloji birer sahip olma güdüsünü tetikleyen yüksek kar alanı olarak işlemektedir. İnsanlar evlerindeki lüks televizyonlar, ellerindeki lüks telefonlar ile övünç duymaktalar. Bunların insanı zamana yenik düşürmeyi amaçlayan birer araç olduğu akıllara gelmemektedir. Devletler ve sermaye sınıfından oluşan hegemonik sınıflar ittifakı, bireylere bir ‘oyun’ alanı tahsis etmiştir. Kendileri ise teknolojiyi daha fazla çıkar, yağma ve egemenlik için kullanmaktalar. Yapay zekanın işçileri gözetlemek ve işten çıkarmalar için kullanılması buna yalnızca minimal bir örnek teşkil etmektedir. (Amazon depolarında işçilerin yapay zeka ile saniye saniye gözetlenmesi ve bu yapay zekanın işten çıkarmalar için kullanılması) Hem bir iktidar tekniği olarak bedeni kontrol altına alırken hem de sermaye sınıfı adına üretimin verimliliğini(siz buna karın verimli artışı diye bakın) sağlamaktadır. Yeterince vurgulayamadıysak da devletlerin, teknolojiyi toplumsal alanı denetlemek, bedeni kontrol altına almak, istihbarat adı altına başka ülkelerin iç işleyişine müdahale etmek gibi sayısız negatif eylemi de hesaba katılmalıdır.
Teknoloji ve bilim fetişistleri her gelişmeyi sorgusuzca alkışlamakta ve hayranlıkla izlemektedir. Diğer taraftan robotik yaşama güzelleme yapan çevreler ise, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin bilim insanları tarafından tamamen toplumun yararına geliştirildiğine ve egemen güçlerden bağımsız ilerlediğine inanmamızı beklemektedir: ‘’Yaşasın NASA Mars’ta çalışma yapıyor’’. Oysa Endüstri 4.0 şimdiden dünyanın büyük tekelci şirketlerinin kontrolünde ilerlemekte, onların çıkarlarına göre hükümetlerce dizayn edilmektedir. (Siemens’in Alman Hükümetine kabul ettirdiği taslak).
Buradan bilim ve teknolojinin toplumsal ilerleme için önemsiz olduğunu ve bu gelişmelerin dikkate alınmaması gerektiğini çıkarmamalıyız. Fakat problemin temel halkasını teknoloji ve bilimin hangi sınıfların elinde olduğu ve bunların hangi amaçlar için kullanıldığı oluşturmaktadır. Bu nedenle işçi ve emekçilerin iktidarı almaları hayati ve acil bir sorundur. Keza emekçi sınıfların kendi çıkarlarını billurlaştıracağı bir entelektüel hareket acil bir gereksinimdir. Eğer böyle bir entelektüel hareket ve emekçi sınıflar buluşamaz ise teknoloji ve bilimin tüm toplumun yararına kullanılması, toplumsal gelişmenin önünü açması bir hayalden öteye gitmeyecektir.
Ancak mevcut kapitalist düzenin ve egemen sınıfların alaşağı edilmesi, yeni bir toplumsal düzenin kurulması ile teknoloji ve bilim; bütün halkların insanca koşullarda yaşadığı, dünyadaki zenginliğin tüm insanlığa adil bir şekilde dağıldığı, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, kent-kır ,kadın-erkek gibi tarihten miras alınan çelişkilerin son bulduğu yeni bir toplumu inşa etmenin belirleyici bir aracı olacaktır.