Aktüel Fikir Genel

Corona Sosyalizasyonu-1

Written by Eren Öztürk

Daha önce yaşamadığımız bir şeyi yaşıyor ve küresel bir ölüm tehdidi ile yüzleşiyoruz. Biz de bu süreçte kendimizi korumaya çalışırken birçok şeyi gözlemliyoruz.  Meğerse ‘yaşam’a ne kadar çok değer veren insanımız varmış bunu öğreniyoruz. Corona’ya gösterilen ‘duyar’lılığın küçük bir parçasını kendi dışında gelişen yaşam ihlallerine karşı göstermeyen bu insansıların ‘yaşam’ı kendi arzuları ve çıkarları dışında görmediğini biliyoruz. Ama Corona öyle güçlü bir sosyalizasyona sahip ki artık kendi dışında yaşayan insanların olduğunu görmek zorunda kalan, onların da sağlıklı olmasını talep edenler ile çevrili etrafımız. Ne büyük bir insanlık gösterisi ama!

Peki egemen/üst/ayrıcalıklı sınıfların tavrını nasıl değerlendirmeli? Hepsi o kadar fazla insan canlısı ki! Her yıl binlerce insanın iş cinayetlerinden, işsizlikten, açlıktan ve dahasından ölümünü ‘doğal’ bulan bu sınıflar, hem kendilerini vuran bu virüsü hem de düşen karlarını dert edinmeye başladılar. Dünya ekonomisi büyük bir vurgun yedi, yastalar.  Neoliberal devlet, 1970’lerden bu yana, uluslararası sermayenin (Çok Uluslu Şirketlerin) ve yerel burjuvaların sermaye birikiminin (sömürü olanakları) önünü açmak için yapılandırılmış ve organize edilmiş bir devletti. Ulusal ekonomiler küresel ekonomiye ve sermayeye bağımlı hale getirilmişti. Sosyal sorumluluklarından arındırılmış, eğitimden sağlığa her şeyi sermaye birikim mantığıyla oluşturmuş bir devlet tipi vardı. Bu paradigma için öğrenci de hasta da birer müşteriydi. Bir taraftan kolektif olan ne varsa dağıtılmış ve yerine bencil dürtüler ve kar güdüsü getirilmiş diğer taraftan bu sosyal yapının ayakta kalması için güvenlik aygıtı sağlamlaştırılmıştı. İşte Corona bu sosyal yapıya bir saldırıda bulundu.

Sosyal yapı kavramını çok fazla hafife alıyoruz. Hafife aldıkça hurafeler, paranoyalar, komplo teorileri, hacılar, hocalar, başında prof, doç yazan bir çomar zihniyet güçleniyor. Çomar zihniyeti insan doğasıyla destekleyenleri de unutmamak gerekli. Sosyal yapının şekillendirdiği zihinlerin sosyal yapıyı görmezden gelerek insan doğasına yaptıkları atıf, nasıl tarif edilebilir bilinmez: Bir kördüğüm hali. Bir insan doğası vardır evet, sosyal yapının yarattığı insan doğası. Doğumundan ölümüne kendi türüyle rekabet ettirilen, savaştırılan, kendi türünün ayrıcalıklı kesimlerinin eline bakan, onlardan iş isteyen bir grup canlı. Her türlü bencilliğin önünü açan bir sosyal yapının verili insanı olarak X, gerçekten kötü ve bencil olabilir. Hatta öyle kötü ve bencil olabilir ki bu fikirleri onla konuşmayı bile istemeyeceğiniz düzeyde cahil ve yabandır. Fakat sosyal yapının tarihsel çelişkisi de buradadır. Bunda ne şaşılacak ne de şikayet edilecek bir durum vardır. Kapitalist sistem denilen o meşhur kavram, yalnızca altyapısıyla yani ekonomisiyle değil, üstyapısıyla ahlakı, kültürü, siyasetiyle bir bütündür.  Bu sosyal yapının gizemi, yoksullaştırdıklarını yalnızca ekonomik olarak değil zihinsel olarak da yoksunlaştırmasındadır. Aslında tarihten devralınan bir sosyal yapının devamıdır. Aklıma bodrum bireycilerinin Çar’ı Dostoyevski geliyor, kendi devrini, ‘’duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devri’’ olarak tanımlıyordu. O kuşağın devri bitmiş olsa ki(!) 30 yıl kadar sonra dünyayı-tarihi değiştirecek bir sosyal hareketin ve değişimin devri başladı. Verili duruma teslim olmak işin kolayı. Teslim olurken söz söyleme hakkınızı da teslim ediyorsunuz. En iyisi biz ayakta kalalım. İhtiyacımız olan, kendisi kadar hem türüne hem de başka türlere saygı duyan insandır. Bu da radikal değişim talep eden insan demektir.

Sosyal yapının radikal bir değişimini talep etmek, müesses nizamla, ideolojiyle, kutuplaşmayla barikatlanmıştır. Üstüne azınlığız ve kendisini köleleştiren sosyal yapının kırbaç seslerinde dans eden kitlelere hitap ediyoruz, bu da doğrudur.  Yine de ısrarlı bir biçimde sistemin değişimini talep etmemiz gerekiyor. Bu sefer yalnız da değiliz insanı insan yapan doğa yanımızda. Bu kadar yoğun bir kötülüğü dize getirebilmek için Corona ile sosyalizasyona zorlanıyoruz. Kendi dışımızda olanla paylaşmak, dayanışmak ve birlikte var olmak zorundayız! Rosa Luxemburg senfonisinden çıkan bir sözü anımsayalım: ‘’Ya barbarlık içinde yok oluş ya da Sosyalizm! ‘’

 

Devam edecek…

Yazar Hakkında

Eren Öztürk