Fikir Genel

Hay Bin Yakzan

Written by Ömer Turgut

Bu yazıda üzerinden gideceğimiz eser, İslam coğrafyasının önemli aydınlanmacı filozoflarından olan İbn-i Tufeyl’in ‘Hay Bin Yakzan’ isimli felsefi romanı olacaktır. Eserde temel olarak doğada yalnız başına büyüyen bir kişinin dünyayı anlamlandırma süreci ve bu süreçte felsefi sorgulamanın önemi vurgulanmaktadır. Ana kahramanımız Hay, içerisinde dünyaya geldiği adada başlangıçta bencil hareketler içerisinde bulunup, bireysel çıkarlarına göre hareket eden birisidir. Fakat daha sonra geçirdiği bir takım düşünsel süreçler sonucunda bireysel çıkarlarına göre hareket etmenin aslında yanlış olduğunu kavrayıp, adayı paylaştığı hayvanlardan, en ufak bitkiye kadar her şeyi hesaba katıp hareket etmenin doğru olacağı kanısına varmıştır. Hay’ın kendi içerisinde geliştirdiği bu toplumsal anlayış öyle bir hal almıştır ki bu durum onu neredeyse açlıktan ölme raddesine kadar götürmüştür. Buna sebep olan durum ise her canlının dünyada bir görevi olduğunu ve buna bağlı olarak herhangi bir canlıya zarar vermenin o canlıyı amacından alıkoyacağını düşünmesidir.  Dolayısıyla hiçbir canlıya kendi çıkarı için zarar verme hakkının olmadığına karar vermiştir. Fakat daha sonra açlıktan öleceğini anladığında aslında kendisine de zarar verdiğini ve buna da hakkının olmadığını kavramıştır. Hay bu durumu kendi içerisinde sentezleyip, bundan sonra doğadan ihtiyacı kadar olanı almayı kendisine bir disiplin olarak benimsemiştir.

Romanda sonuç olarak bize dünyayı anlamak ve sorunlarımızı çözmek için rasyonel hareket etmenin ve sorgulamanın ne kadar önemli olduğu anlatılmak istenmiştir. Özellikle insan aklına ve felsefi sorgulamaya yapılan vurgu oldukça fazladır. Hay’ın içerisinde bulunduğu dünyayı başka bir bilinçliden yardım almadan anlamaya çalışması ve sürekli bir sorgulama içerisinde olması bu çıkarımın temel kaynağıdır. Hay geliştirdiği akılcılığının ve sorgulayıcılığının karşılığında da doğa ile barış içerisinde ideal bir yaşam elde etmiştir.

Eserin bu kısa anlatımından da görüleceği üzere İslam filozoflarının bir kısmı da genel algının aksine diğer aydınlanma düşünürleri gibi akla ve felsefeye önem vermişlerdir. Fakat neredeyse her alanda karşımıza çıkan Avrupa-Merkezcilik burada da kendisini katı bir şekilde gösteriyor. Aydın hareketler üzerine konuşulduğunda sadece Avrupa’ya atıf yapmak, insanlık için önemli düşünsel metinler ortaya koyan birçok İslam filozofunun hakkını yemek olacaktır. Aslında bu algı sadece İslam filozofları için değil, doğunun bütünün değerleri için geçerlidir. Doğuyu adeta yok sayan Avrupa-Merkezci anlayış, bütün iyi olanı Avrupa’ya özgüleme ve Avrupa halkının diğer dünya halklarından üstünlüğünü kanıtlama çabası içerisindedir. Bu perspektifin ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya gerek yok sanıyorum. Zira bu anlayışın biraz ötesi ırkçılık olacaktır. Tabii bu ideolojiyi eleştirirken, Avrupa’nın insanlığa kattığı değerleri göz ardı etmemek gerekir. Çünkü bu durumun aksi bizi tersine Avrupa-Merkezcilik anlayışına götürecektir. Bu anlayış, Avrupa-Merkezcilikte olan doğunun düşmanlaştırılması durumunu Avrupa’ya yüklemekte ve Avrupa’nın insanlığın gelişimine yaptığı katkıları inkâr edip Avrupa’yı düşmanlaştırmaktadır. Böyle bir durumun da doğal olarak eleştirdiğimiz Avrupa-Merkezcilik anlayışıyla bir farkı olmayacaktır. Aslında temel olarak hem batının hem de doğunun insanlık üzerinde ortak bir etkisi olduğunu savunmak en doğrusu olacaktır (Öztürk, 2020: 62-69).

Yukarıda kısaca değindiğimiz Avrupa-Merkezciliğin üzerimize yıktığı ön yargıları bir kenara bırakıp İslam felsefesi özelinde doğuya baktığımız zaman gerçekten ‘en az Avrupa’ kadar önemli olduğunu görebiliriz. Fakat toplumdaki genel kanı rasyonel düşünceyi genellikle Avrupa’ya özgülemek üzerinedir. Rasyonel düşüncenin bu şekilde batıya atfedilme durumu diğer uygarlıkların tamamen karanlıklara battıkları düşüncesini toplum içerisinde diri tutmaya devam etmektedir. Fakat İslam Filozoflarının kendi deyimlerinden de aklı ön plana çıkardıklarını rahatlıkla görebiliriz. Örneğin İslam felsefesinin ilk düşünürlerinden sayılan Kindi, din adına, temel hedefi varlığın hakikatini bilmek olan felsefeye karşı olanları çok ağır bir şekilde eleştirmiş, onları din istismarı yapmak ile suçlamıştır (Bayın, 2019: 162-163). Keza İbn-i Rüşd için de Hikmet Kıvılcımlı (2012: 44) şu dizeleri yazmıştır; ‘‘İbn-i Rüşd’ün, Teoloji önünde Felsefe düşüncesini haklı çıkarışı: İtalya’dan, Fransa’ya, Lehistan [Polonya]’ya dek, Derebeylik skolâstiğine boğulmuş çabalayan bütün Avrupa’nın gözlerini ansızın açmaya vardı. İlk Rönesans kımıltılarını karnında duyan Batı, o ışığa kavuştu.’’ Yazıyı uzun tutmamak adına bu iki örnek ile bırakalım fakat İbn-i Haldun, İbn-i Sina, Farabi ve eserini burada incelemeye çalıştığımız İbn-i Tufeyl gibi birçok İslam filozofu rasyonel düşünceyi savunmuş ve bütün dünya halkları için yanan aydınlanma ateşine onlar da çokça katkıda bulunmuşlardır.

Sonuç olarak görüleceği gibi egemen ideolojinin hepimizin üzerinde biraz biraz bıraktığı önyargıları bir kenara bırakıp, alışılmışın dışına çıktığımız zaman aslında farklı bir dünya, farklı bir tarih ve daha farklı birçok şey görebiliyoruz. İncelediğimiz eserdeki kahramanımız Hay gibi bizler de korkmadan sorgulamalıyız. Örneğin yine bu yazımıza başlarken şu sorgulamayı yaptık: Aydın insanlar sadece Avrupa’da mı yetişmiştir? Elbette hayır diyeceğiz bu soruya. Fakat hayır demek Avrupa’nın insanlığa bıraktığı düşünsel mirası ve o coğrafyada emek sarf eden birçok düşünürü yok saymak demek değildir. Sadece diğer coğrafyalarda doğup oralarda mücadele eden birçok düşünürün emeklerine saygı gösterilmesidir hedefimiz. Ayrıca yine yukarıda değindiğimiz İbn-i Rüşd meselesinde olduğu gibi bu yazıda incelediğimiz eser de Avrupalı birçok düşünürü etkilemiş gibi görünüyor. Öyle ki Hay Bin Yakzan için Murat Öztürk (2015: 3) şunları aktarmıştır: ‘‘Eser ilk olarak 1462 yılında İtalyan bilgin Giovanni Pico Della Mirandola tarafından Latinceye çevrilmiş fakat hak ettiği ilgiyi görememiştir; fakat 1671 yılındaki Latince çevirisi bir bomba etkisi yaratmıştır. Bu çeviriden bir yıl sonra Spinoza da eseri Hollandacaya çevirmiştir. Daha sonraları pek çok çevirisi yapılan romanın Spinoza’dan K.Marx’a J. Locke’den Ch. Huygens’e kadar pek çok düşünürü etkilediği söylenebilir.’’ Bu aktarımdan da görüleceği üzere genel algımızın dışında bir durum söz konusu, bir İslam filozofunun romanı yukarıda da söylediğimiz gibi Avrupalı birçok düşünürü etkilediği iddia ediliyor. Buradan bir çıkarımla bizler, hayatımızın hemen hemen her alanında egemen düşüncenin dayattığı gibi değil de bazı cevapları farklı yerlerde, farklı bakış açılarıyla aramaya gayret edebilirsek, alışılmışın dışında daha birçok şey görebileceğimize inanıyorum.

Kaynakça

Bayın İ. (2019). İslam Düşüncesinde İslam Felsefesini Kelama İndirgeyen Yaklaşımlar. (Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi, İstanbul.

Kıvılcımlı, H. (2012). Tarih Devrim Sosyalizm. Ankara: Derleniş Yayınları.

Öztürk, E. (2020). Samir Amin, Avrupa-Merkezcilik & Biz Neredeyiz? Rizom, 1, 62-69.

Öztürk, M. (2015). İbn-i Tufeyl’in Doğaya Dönük Eğitim ve Felsefe Anlayışını Aktardığı Hay Bin Yakzan Adlı Felsefi Romanı Üzerine Bir İnceleme. Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi12(1), 1.

Yazar Hakkında

Ömer Turgut