Başkaca Genel Spor

Bir Boks Efsanesinden Fazlası: Muhammed Ali

Written by Burak Koray

Bu çalışmada ringin içindeki ve dışındaki mücadelesiyle herkesin kalbinde iz bırakan boksun efsane isimi Muhammed Ali’nin efsaneleşen hayatını inceleyeceğiz.

Muhammed Ali Clay,  ABD’nin Kentucky eyaletinde, Luisville’de Cassius Marcellus Clay Jr ismiyle, ırkçılığın ve faşizmin dünyayı yok etmekle tehdit ettiği, İkinci Dünya Savaşı’nda, 17 Ocak 1942’de dünyaya gelir.

Çocukluk çağında, henüz 12 yaşındayken boksla tanışır Ali,  ilerleyen yıllarda Altın Eldiven Şampiyonası’nda amatör kayıtlara girer. Roma Olimpiyatları’nda hafif ağır siklette dünya şampiyonu olarak profesyonel ligde kariyerine başlar. Hemen ardından dönemin iyi sporcularından S. Liston’u devirir ve bu galibiyetten sonra Hıristiyan beyaz ırkçılığını protesto etmek için Cassius Marcellus Clay Jr, Müslüman olan binlerce siyahi gibi ismini değiştirir, Muhammed Ali ismini alır ve İslam inancını benimser. Ali’nin gençlik yılları “Büyük Amerika” hamasetiyle, ABD’nin kendini “dünya jandarması” olarak gördüğü birçok ülkeye saldırdığı, kendi içinde demokrasi güçlerini sindirdiği, ırkçılığın koyu bir gericilik olarak her yerde kendini hissettirdiği bir döneme denk gelir. 1960 yılında Roma Olimpiyatları’nda aldığı başarı sonucunda bir beyaz lokantasında yemek yemek isteyen Muhammed Ali’ ye servis yapılmaması üzerine tepki olarak madalyasını Ohio nehrine fırlatır. Ali, duruşunu kariyerinin zirvesindeyken de sürdürür. Bedelini ağır şekilde ödeyeceği Vietnam savaşına gitmeyerek ABD’nin emperyalist saldırganlığına karşı gelir ve şunları söyler:

“Asker kaçağı değilim. Ne bayrağımızı yakıyorum ne de Kanada’ya kaçıyorum. Burada kalacağım. Beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz? Olur, istediğinizi yapabilirsiniz. 400 yıldır zaten hapisteyim. Üç beş yıl daha yatacakmışım ne çıkar. Ama katillere yardım edip fakirleri öldürmek için 15,000 km’lik bir mesafe katetmeyeceğim. Ölmek istesem, burada ölürüm. Şimdi, sizinle kapışarak ölürüm. Benim düşmanım sizlersiniz. Çinliler, Vietkonglar veya Japonlar değil.”

Ali’nin bu tavrı ABD’li egemenleri ürkütür ve Ali’nin unvanlarına el konulur. 5 yıl hapis,  10 bin dolar para cezasına çarptırılır. Ağır bedeller ödemesine rağmen Muhammed Ali faşizme, emperyalizme ve savaşa karşı duruşunu değiştirmez. Bu duruşu sonucunda dünyanın her yerinden Ali’ye destek yağar. Ali’nin davranışları dünyadaki birçok sporcuya örnek olur. Örneğin 1968 Olimpiyatları’nda 200 metre finalinde Amerikalı atletler Tommie Smith ikinci, John Carlos ise üçüncü olunca kürsüye çıplak ayaklarla ve bir çift siyah eldivenle çıkarlar. Ulusal marş okunduğu sırada başlarını öne eğip Tommie sağ Carlos ise sol elini yumruk yaparak “Black Power” yani siyahi güç selamını verirler.

Ali’nin boks hayatı boyunca yaptığı 61 maçta sadece 5 yenilgisi vardır. Bu yenilgilerden ikisini dünya şampiyonu olarak 1978 yılında bıraktığı sporu, 6 yıl sonrasında Parkinson hastalığını saklayarak para karşılığında yaptığı maçlarda alır. Muhammed Ali, 3 Haziran 2016 yılında Parkinson hastalığı nedeniyle Arizona’da tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumar.

Muhammed Ali sporculuğunun yanı sıra gençlik döneminde sergilediği devrimci tutumuyla farklı fikirlerden milyonlarca insanın gönlünde boksun efsanesi olarak yaşadı. Ancak hayatının ilk 40 senelik dönemi ve diğer 34 yıllık dönemi arasında duruş farklılıkları vardı. Büyük ekonomilerin döndüğü adeta kitle uyuşturucusu olarak kullanılan endüstriyel sporun içinde de mücadelesiyle örnek olan 40 yıllık Ali yerini popüler kültürün sadece ikonlaştırdığı mücadele dolu bir gençliği hiç yaşamamış gibi davranan bir Ali’ye bırakmıştı. Duruşu öylesine değişmişti ki 1984 seçimlerinde neoliberal politikaların mimarı Ronald Reagan’ı desteklemişti. 2005 yılında ise G. W.  Bush’ tan özgürlük madalyası almıştı. Proletarya sınıfının içinde yetişmiş yıllarca faşizmle, emperyalizmle, savaşlarla, eşitsizlikle mücadele etmiş birinin, liberal kanadın azılı taraftarlarını desteklemesi ya da emperyalist emellerle  Irak’ı işgal eden ABD başkanı G. W. Bush’tan özgürlük madalyası alması hayatının iki bölümü arasındaki çelişkiyi açıkça gösterir. Popüler kültürün ve sporun endüstrileşmesinin karşısında durmak kolay bir şey değildir elbette. Ama Ali’yi Ali yapan hayatının ilk 40 yılında sergilediği o duruştur. Sonraki yıllarda sergilediği tavır ise bugün adlarını bile bilmediğimiz, hatırlamadığımız yüzlerce popüler kültür ikonunun yoludur. Bugün Ali’yi hala saygıyla anabiliyor ve hayatının son bölümünden ayırabiliyorsak nerede durmamız gerektiğini tekrar düşünmeliyiz.

Ne yazık ki günümüzde binlerce sporcu birer emekçi olduğunun farkında değildirler. Günümüz sporcuları toplumsal sorunlara kayıtsızdırlar ve kendilerini var eden emekçilerin sorunlarıyla duygudaşlık kurmaktan uzaktırlar. Kendilerinin kitle uyuşturucusu olarak kullanılmasına karşı tavır geliştirmek yerine ayrıcalıklı yerlerini ve ünlerini tercih etmektedirler.

Tarihsel rolünün farkında olmayan binlerce sporcu bugün bir yol ayrımındadır: ya emekçilerin safında yer alıp spor emekçileri sendikasını kuran Metin Kurt ve  emperyalizmle ve faşizmle mücadele eden genç Muhammed Aliler gibi toplumsal konumlarının farkında olarak sömürü sistemiyle mücadele etmek, halkın saflarında yer alan bilinçli sporcular olmak ya da bu sömürü sisteminin bir aparatı olarak tarihin tozlu sayfalarında yok olmak…

 

Kaynakça

Muhammad Ali vs. the United States of America,Christopher Klein,history.com, Erişim Tarihi:13.05.2020

Muhammad Ali,biography.com, Erişim Tarihi:13.05.2020

Karar Verin: “Sizin Muhammed Ali’niz Hangisi?”, Temel Demirer,dünyalılar.org, Erişim Tarihi:13.05.2020

 

 

 

Yazar Hakkında

Burak Koray