Edebiyat-Sinema Genel

Charlie Chaplin ve ‘Modern Zamanlar’da ‘Büyük Diktatör’ler

Written by Kaan Tural

Hazırlayan: Kaan Tural

CHARLİE CHAPLİN’İN KISACA HAYATI (1889-1977)

Charlie Chaplin, 1889 yılında İngiltere’de dünyaya gelmiştir. Chaplin oyunculuk, yazarlık, sinema yönetmenliği gibi alanlar ile ilgilenmiştir. Londra’nın yoksul semtlerinden birinde dünyaya gelen Chaplin, 1913 yılında ABD’ye giderek sinema kariyerine başlamıştır. Chaplin’in aklımızda kalan ve ilgi gören karakteri “Şarlo” karakteridir. Bol pantolonu, şapka ve bastonu ile izleyenlerde büyük bir izlenim bırakmıştır. Chaplin “Şarlo” karakterini, 1914 yılında çekilen ve ilk filmi olan “Making A Living”in ardından çekilen “Kid Auto Races İn Venice” filminde yaratmıştır. Takip eden yıllarda onlarca kısa filmde oynamış, henüz gelişmekte olan sinemanın da etkisiyle büyük bir üne kavuşmuştur.

 

Chaplin, filmlerinde yaşadığı dönemde gelişen sosyal olayları, popüler yaklaşımları, yönetim şekillerini ve teknolojinin yarattığı sorunları işlemiş ve eleştirmiştir. Chaplin bu eleştirilerin içinde komediyi barındırmış ve sessiz bir şekilde izleyiciye sunmayı başarmıştır.

‘MODERN ZAMANLAR’ FİLMİ

Yönetmenliğini ve yapımcılığını Charlie Chaplin’in yaptığı “Modern Zamanlar” filmi 1936 yılında çekilmiştir. Film içinde komediyi, romantizmi ve dramı barındırmıştır. 1930’larda yaşanan ekonomik buhran sırasında bozulan ekonomik ve toplumsal koşullara, yükselen işsizliğe dikkat çekmiştir. Filmin başrol oyunculuğunu ise Charlie Chaplin ve Paulette Goddard üstlenmiştir. Filmdeki öyküye gelecek olursak Chaplin, Şarlo karakteri ile fabrikada çalışan bir işçidir. Fabrikadaki patronlar ise daha fazla üretim ve daha fazla kar amacı ile işçilerden daha fazla güç, enerji beklemişlerdir. İşçiler kameralarla sürekli kontrol edilmiş,  işini aksatan olur düşüncesi ile gözlem altında tutulmuşlardır. Hatta sınırları zorlayarak işçinin temel hakkı olan beslenme anı bile zaman kaybı olarak görülmüş, işçilerin makineler ile yemek yemeleri istenmiştir fakat bu başarısız bir girişimdir. Patronların, işçileri düşünmediği sadece kendi çıkarlarını düşündüğü bu üretim sisteminde çalışanların sürekli aynı işi yapmaları ve yaptıkları işte sadece üretim aracı niteliğinde olmaları beraberinde yabancılaşmayı getirmiştir. Patronlar, işçiler arasında rekabet oluşturarak zamanla fabrikadaki arkadaş ilişkilerine de müdahale etmiş bunun sonunda işçi kendi arkadaşına da yabancılaşmıştır. Aynı zamanda hızlı ve seri üretim amacıyla işçilere fazla mesai yaptırılmış, bu onları sosyal yaşamdan ve ailelerinden uzaklaştırmış, yabancılaştırmıştır.

Çarkların patronlardan yana döndüğü ve emekçilerin sömürüldüğü bu sistemde Chaplin’in oluşturduğu karakter psikolojik bir bunalım geçirir. Bu durumdan hoşnut olmayan patron onu hastaneye yatırır ve bir süre sonra çıkar. Çıktıktan sonra tekrar iş aramaya çıkan Şarlo, yolda yürürken geçen arabanın arkasından düşen bayrağı alarak arabaya yetiştirmek ister fakat bunu başaramaz bunun devamında bir anda kendisini işçilerin yapmış olduğu eylemde bulur ve bir şey anlamadan hapishaneye girer. Çıktıktan sonra bir kadınla tanışır ve hayatını değiştirir.

 

Filmde modern toplum geleneğiyle beraber insanın doğasına ilişkin değişimlerin öne çıkması ve bu değişimlerden ön planda olan yabancılaşma faktörü belirgindir. İşçi birçok şeye yabancılaşmıştır, bunlardan en önemlisi Marx’ın dediği gibi “Emekçi üretimin en verimli şekilde gerçekleşmesini sağlamak üzere çaba gösteren kapitalistin denetiminde çalışır ve ürettiği ürünün sahibi değildir.” (Marx, 2004:95) Böylelikle kapitalist sistemde işçiler üretim araçlarına sahip olmadıkları ve ürettikleri ürünleri yönetemedikleri için yabancılaşmış, kendilerini bir araç olarak hissetmişlerdir.

Filmde dönemin çalışma ilişkilerine, emeğin yabancılaşmasına değinilmiş, kapitalist sistemin eleştirisi yeni üretim tekniği olan fordizme eleştirel bir yaklaşım getirilmiştir. Karl Marx, kapitalist sistemin, işçi sınıfını cansız bir robot, bir mal haline getirdiğini söylemiş ve bunu “insanın insanı sömürmesi” olarak tanımlamıştır.

Kapitalizmin gelişim süreçleriyle birlikte kapitalistler, fordist seri üretimden yararlanmıştır. Filmde incelediğimiz gibi işçiler üretim bandına hapsedilmiştir ve yaptıkları işlerin bilincinde değildirler. Fordizm yığınsal üreten, kitlesel tüketen bir toplum yaratmayı amaçlamıştır. Böylelikle zaman baskısı ve hız arttıkça monotonlaşma, bunalma, emeğin yabancılaşması sorunları da artmıştır. Kapitalist sistem, geçinmek için iş gücünü satmak zorunda olan işçilerin mecburiyetini istediği biçimde -yani daha fazla kar, daha az maliyetli bir üretim tekniğine- dönüştürmeyi başarmıştır. Chaplin, işçilerin bu süreçte benliklerini kaybedişlerini, haklarını arayamayacak hale getirilmesini ve sistemin öznelliği nasıl biçimlendirdiğini izleyiciye yalın bir biçimde sunmuştur.

‘BÜYÜK DİKTATÖR’ FİLMİ

Charlie Chaplin’in yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği ayrıca Chaplin’in ilk sesli filmi olan “Büyük Diktatör” 1940 yılında çekilen politik komedi filmidir. Filmin başrol oyuncuları ise Charlie Chaplin, Paulette Goddard ve Jack Oakie olmuştur. Charlie Chaplin filmde Adolf Hitler’in yönetim anlayışını, Yahudi mallarını kamulaştırmasını, antisemitizmi, faşizmi işgal edilen bölgelerde halka yapılanları oldukça sert biçimde eleştirmiştir.

Filmin hikayesini kısaca ele alacak olursak Chaplin, filmde iki karakteri canlandırmaktadır. Bunlardan birincisi Adolf Hitleri yansıtmaya çalıştığı Adenoid Hynkel ve Yahudi berberdir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Yahudi berber Tomania (Almanya) ordusunda savaşmıştır. Savaş esnasında geçirdiği uçak kazası sonucu yaralanmış ve hastaneye götürülmüştür. Berber hafızasını kaybettiği için hastaneden çıkınca değişen Tomania şartları ve Tomania’nın başına geçen Adenoid Hynkel ve yönetiminin Yahudilere karşı başlattığı savaştan habersizdir. Berber dükkanına geldiğinde Hynkel’in askerlerinin sokaklarda Yahudilere karşı uyguladığı sert davranışlara karşı koyup itiraz edince toplama kampına atılmıştır. Bu sırada Hynkel ise Avusturya’yı işgal edip daha sonra dünyayı ele geçirme planları içindedir fakat Avusturya’yı isteyen başka bir ülke, başka bir diktatör daha vardır. Bacteria (İtalya) ülkesinin diktatörü olan Benzini Napoloni (Mussolini)dir. Napoloni askerlerini Hynkel’den önce Avusturya sınırına koymuştur. Bu duruma Hynkel oldukça sinirlenmiştir. İki ülke antlaşma yaparak Avusturya’yı özgür bırakma kararı almıştır. Yani ikisi de işgal etmeyecektir.

Antlaşmadan sonra Hynkel gizlice sınırdaki nehirden Avusturya’ya gitme kararı almıştır gözlem yapmak için, bu sırada Yahudi berber toplama kampından asker üniformasıyla kaçarak Avusturya sınırına gitmeye çalışmıştır. Askerler tarafından arama başlatılınca nehirdeki Hynkel kaçan berber sanılıp yakalanmıştır. Yahudi berber ise Hynkel sanılıp askerler tarafından Hynkel’in savaş öncesi konuşma yapacağı meydana getirilmiştir. Konuşma öncesinde İçişleri ve Propaganda Bakanı, “Demokrasi, özgürlük ve eşitlik aptal insanlara özgü kelimelerdir böylesi ideallerdeki bir ulus ilerleyemez oldukları yerde kalır ve biz de onları ortadan kaldırırız.” açıklaması yaparak kürsüye Adenoid Hynkel’i yani Yahudi berberi konuşmasını yapmak üzere çağırmıştır. Yahudi berber askerlere, dünyaya seslenmeye hazırdı ve başladı konuşmasına:

 “Üzgünüm ama ben imparator olmak istemiyorum bu benim işim değil. Kimseyi yönetmek ya da fethetmek de istemiyorum. Yahudi, Yahudi olmayan, zenci, beyaz… Hepimiz başkalarına yardım etmeliyiz, insanlık böyle başlar. Biz birbirimizin mutluluğu için yaşamak isteriz, kötülüğü için değil. Bir başkasında nefret etmeyi istememeliyiz. Bu dünyada, yeryüzü zengindir ve bunu herkes paylaşabilir. Yaşam tarzımız özgürlük ve güzellik olmalıdır ama biz yolumuzu kaybettik. Aç gözlülük insan ruhunu zehirledi. Dünyayı nefretle kuşattı bazıları bizi üzüntü içinde bıraktı. Hızlı geliştik ama bu sırada kendimize de zarar verdik, istediklerimizi elde etmek için makineleri kullandık. Bilgimizi olumsuz, zekamızı sert ve kaba kullandık, çok fazla düşündük ama çok az hissettik. Makinelerden çok insanlığa ihtiyacımız var. Zekadan çok şefkat ve kibarlığa ihtiyacımız var. Bunlar olmadan yaşam şiddet dolu olur ve her şeyi kaybederiz.

Sistemin kurbanlarına ve işkence çeken kişilere ve hapisteki masum insanlara; umutsuzluğa kapılmayın bunları atlatacağız. Diktatörler ölecek ve onların gücü insanlığa geri dönecektir. Son insan ölene kadar özgürlük asla yok olmayacaktır. Askerler, kendinizi bu zebanilere teslim etmeyin sizi küçümseyen, sizleri köle yapan yaşamlarınızı sistematikleştiren, ne düşüneceğinizi söyleyen sizi terbiye eden size sığır gibi davranıp, savaşa gönderen bu insanlara bu makine kalpli ve düşünceli insanlara teslim olmayın, sizler sığır değilsiniz, sizler makine değilsiniz, sizler insansınız. Askerler kölelik için savaşmayın, özgürlük için savaşın! Aziz Luka der ki, “Tanrının krallığı insanın içindedir” yani makine gücünü yaratmaya da sahipsin mutluluk yaratma gücüne de. Demokrasi adına bu gücümüzü kullanalım, birleşelim yeni bir dünya için savaşalım. İnsanlara çalışma şansının verileceği, gençlere gelecek, yaşlılara güvence verilebilecek bir dünya…

  Zalimler yükselirken parlak vaatler verirler ama onlar yalancıdır! Sözlerini tutamazlar. Diktatörler kendileri özgürdür ama onlar insanları köle yapar. Şimdi bu sözleri tutmak için savaşalım. Özgür dünya için, ulusal engelleri kaldırmak için savaşalım. Aç gözlülüğü nefreti kaldırmak için. Bilimin ve ilerlemenin bize mutluluk getirdiği bir dünya için savaşalım. Askerler demokrasi adına birleşin.” diyerek konuşmasını bitirmiş ve alkışlanmıştır.

Charlie Chaplin, Büyük Diktatör filminin son kısmında yaptığı konuşmadaki düşüncelere sahip biri olarak toplumdaki ezilen, sesini duyuramayan ve haksızlığa uğrayan insanların sesi olmuştur. Yoksullukla mücadeledeki kötü yönetim politikalarını eleştirmiş, işçilerin ve fakir halkın kötü durumlarına başarılı bir şekilde dikkat çekmiştir. Faşizme karşı durmuş, yaptığı filmlerle her zaman barışı, eşitliği, özgürlüğü savunmuş, bilimin ve insanlığın kendini adil, özgür ve onurlu bir düzen için dönüştürerek ilerlediği bir dünyadan yana olmuştur.

KAYNAKÇA

Marx, Karl,  Ekonomi Yazıları, Çev.: Ahmet Fethi, Hil Yayınları, 2004.

 

Yazar Hakkında

Kaan Tural