Çocukta dil ve düşüncenin gelişimi, ilk kez İsviçreli epistemolog Jean Piaget’nin çığır açan çalışmasında kapsamlı bir incelemeye tâbi tutulmuştu. Teorilerinin bazı yönleri, özellikle de çocukların bir aşamadan diğerine geçiş biçimini yorumlayışındaki esneklik yoksunluğu eleştiri konusu olmuşsa da, onun çalışmaları, neredeyse gözardı edilmiş bir alanda öncü çalışmalar niteliğindeydi ve teorilerinin birçoğu geçerliliğini halen önemli ölçüde korumaktadır. Hegel’in genel olarak diyalektik düşüncenin sistematik bir sergilenişini sunan ilk kişi olması gibi, Piaget de doğumdan çocukluğa, oradan da ergenliğe kadar olan gelişmenin diyalektik sürecine dair bir fikir veren ilk kişiydi. Her iki sistemin de barındırdığı kusurların, bu insanların çalışmalarının olumlu içeriğini karartmasına izin verilmemelidir. Piaget’nin aşamaları şüphesiz oldukça şematik ve araştırma yöntemleri de bir o denli sorgulanmaya açık olsa bile, yine de bunlar, erken insan gelişimine genel bir bakış olarak değer taşımaktadırlar.
Piaget’nin teorileri, davranışçıların görüşlerine bir tepkiydi, davranışçı ekolün önde gelen temsilcisi Skinner, özellikle 1960’larda ABD’de etkiliydi. Davranışçı yaklaşım lineer bir kümülatif gelişme kalıbına dayanan bütünüyle mekanik bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, çocuklar, uzman öğretmenler ve müfredat planlamacılar tarafından oluşturulan, lineer bir içerik programına tâbi tutulduklarında en verimli şekilde öğrenirler. Skinner’in eğitim teorileri kapitalist zihniyete cuk oturmaktadır. Bu teoriye göre çocuklar sadece ödüllendirildiklerinde öğrenirler, tıpkı bir işçinin ancak fazla mesaiye kaldığında fazla para alması gibi.
Davranışçılar dilin gelişimi konusunda tipik bir mekanik görüş benimsemişlerdi. Noam Chomsky, Skinner’in bebeklerin ilk birkaç sözcüğü (esas olarak isim sözcükleri) nasıl öğrendiğini uygun biçimde açıkladığına, ama bunların nasıl bir araya getirildiğini açıklamadığına dikkat çekiyordu. Dil yalnızca sözcük dizileri değildir. Dil tam da, belli bir dinamik ilişki içindeki sözcükler bileşimidir, ki onu öylesine zengin, etkili, esnek ve karmaşık bir araç yapan da budur. Burada bütün en kesin biçimde kendi parçalarının toplamındanbüyüktür. Yabancı dil öğrenmeye çalışmış her yetişkinin katılacağı gibi, iki yaşında bir çocuğun gramer kurallarını öğrenmesi gerçekten inanılmaz bir hünerdir.
Bu kaba ve mekanik dogmayla karşılaştırıldığında Piaget’nin teorileri ileri doğru büyük bir adımı temsil etmektedir. Piaget, öğrenmenin çocuklarda doğal olarak bulunduğunu açıkladı. Tüm çocuklarda zaten mevcut olan bu eğilimleri açığa çıkarmak öğretmenin işidir. Dahası Piaget, haklı olarak, öğrenme sürecinin lineer bir çizgi olmadığına, nitel kırılmalarla kesintiye uğradığına dikkat çekti. Piaget’nin orijinal aşamaları tartışmaya açık olsa da, bu diyalektik yaklaşımın genel olarak geçerli olduğuna kuşku yoktur. Piaget’nin çalışmasında değerli olan şey, çocuğun gelişiminin çelişkili bir süreç olarak sunulması ve bu süreç içindeki her aşamanın bir öncekine dayandığının, bu bir önceki aşamanın da hem aşıldığı hem de muhafaza edildiğinin savunulmasıdır. Genetik olarak koşullanmış altyapı, daha ilk andan itibaren çevreyle diyalektik bir etkileşime giren hazır malzeme sunar. Yeni doğmuş bebek bilinçli değildir, ama acilen giderilmeyi talep eden derin ve köklü biyolojik içgüdülerce yönlendirilir. Bu güçlü hayvan içgüdüleri yok olmazlar,etkinliklerimizin altında yatan bilinçsiz bir alt tabaka olarak dururlar.
Hegel’in dilini kullanacak olursak, burada karşımıza çıkan şey, kendinde varlıktan kendisi için varlığa; potansiyelden gerçeğe, yalıtık, savunmasız, bilinçsiz varlıktan, doğa güçlerinin bir oyuncağından, bilinçli bir insan varlığına geçiştir. Kendisinin bilince varışa doğru ilerleyen hareket, Piaget’nin doğru biçimde açıkladığı gibi, farklı aşamalardan geçen bir mücadeledir. Yeni doğmuş bebek kendini çevresinden açıkça ayırt edemez. Ancak yavaş yavaş kendisiyle dış dünya arasındaki ayrımın farkına varır. “Doğumdan dilin edinilmesine kadar geçen dönem,” diye yazıyor Piaget, “olağanüstü bir zihinsel gelişme dönemidir.” Başka bir yerde, varlığın ilk 18 ayını “küçük ölçekte bir Copernicus devrimi” olarak tanımlıyor.Bu sürecin kavranılması gereken anahtarı, özne (kendisi) ve nesne (gerçeklik) arasında cisimleşen ilişkinin yavaş yavaş aydınlanışıdır.
Vigotski ve Piaget
Piaget’yi ilk ve en iyi şekilde eleştiren kişi, 1924-34 döneminde Piaget’nin düşüncelerine tutarlı bir alternatif geliştiren Sovyet eğitimcisi Vigotski idi. Trajiktir ki, Vigotski’nin düşünceleri Sovyetler Birliği’nde ancak Stalin’in ölümünden sonra yayımlandı ve Batıda 1950’lerde ve 60’larda tanınarak, Jerome Bruner gibi birçokları üzerinde güçlü bir etki yarattı. Günümüzde onun düşünceleri eğitimciler arasında geniş ölçüde kabul görmektedir.
Vigotski, jestlerin dilin gelişimindeki önemli rolünü açıklamakla, zamanının çok ilerisinde olduğunu göstermişti. Bu görüş, dilin kökenlerini açıklığa kavuşturan psikolinguistler (ruhdilbilimciler) tarafından son zamanlarda yeniden diriltilmiştir. Bruner ve diğerleri, jestlerin, çocukta dilin sonraki gelişimine muazzam bir etki yaptığına dikkat çekmişlerdir. Piaget, çocuğun gelişiminde biyolojik yöne daha fazla vurgu yaparken, Vigotski, Bruner ve diğerleri gibi, daha çok kültür üzerine yoğunlaşmıştır. Kültürde aletlerin çok önemli bir rolü vardır; bu aletler ister ilk hominidlerin sopa ve taşları olsun, ister günümüz çocuğunun kurşun kalem, silgi ve kitapları.
Son araştırmalar, bebeklerin Piaget’nin düşündüğünden daha erken bir aşamada belli yetenekleri sergilediklerini göstermiştir. Biyoloji temelinden gelmiş birisi olarak çocuk gelişiminin bu yönüne ağırlık vermesi kaçınılmaz olan Piaget’nin çok küçük bebekler hakkındaki düşünceleri aşılmış görünüyor, ama araştırmasının büyük bölümü geçerliliğini korumaktadır. Vigotski soruna başka bir açıdan yaklaştı, ama ortak noktalar vardı. Örneğin, Piaget’nin kendi çalışmalarında “duyu-motor aktiviteler”in –başka bir oyuncağa ulaşmak için bir tırmığın kullanılması gibi– taslağını çizmesi gibi, Vigotski de, çocukluğun ilk yıllarına dair incelemesinde, “dilsel olmayan düşünce” üzerinde durur. Bunun yanı sıra bebeklerin anlaşılmaz sesleri (“bebek-dili”) dikkat çekicidir. İki öğe bir araya geldiğinde dilde patlamalı bir gelişme olur. Yeni yürümeye başlayan çocuk, her yeni deneyiminin adını bilmek ister. Vigotski farklı bir rota tuttursa da, yolu Piaget açmıştı.
Büyüme süreci beceriksizlikten becerikliliğe doğru lineer bir ilerleme değildir:Yeni doğmuş bir bebek, yaşabilmek için sonraki yetişkinin minik bir versiyonu olarak değil yeni doğmuş bir bebek olarak becerikli olmalıdır. Gelişme yalnızca nicel olmayıp, içinde nitel dönüşümlerin olduğu –örneğin meme emmesiyle katı yiyecek çiğneme arasında, ya da, duyumotor ile bilişsel davranış arasında– bir süreçtir.(Rose, Kamin ve Lewontin,Genlerimizde Değil)
Ancak yavaş yavaş, uzun bir dönem boyunca ve zorlu bir alışma ve öğrenme süreciyle birlikte çocuk, kör duyumların ve güdülerin bir bohçası, aciz bir nesne olmaktan çıkar ve bilinçli, kendi kendini yöneten özgür bir fail haline gelir. İşte, tek bir bebeğin gelişimiyle insan türünün gelişimi arasındaki çarpıcı paralelliği sağlayan şey de, bilinçsizlikten bilinçliliğe, çevreye tam bağımlılıktan çevreye egemen olmaya geçiş için verilen bu sancılı mücadeledir. Elbette bu Paralelliğin kusursuz olduğunu ima etmek yanlış olurdu. Her analoji ancak belirli sınırlar içinde geçerlidir. Ama en azından bazı noktalarda bu tür paralelliklerin gerçekten de varolduğu sonucuna karşı durmak zordur. Alt düzeyden üst düzeye, basitten karmaşığa, bilinçsizlikten bilinçliliğe; bu özellikler yaşamın evriminde sürekli olarak tekrar ederler.
Hayvanlar, insanlara göre duyulara daha fazla tâbidirler ve daha iyi duyma, görme ve koku alma duyusuna sahiptirler. Görüş keskinliğinin çocukluğun son dönemlerinde yüksek bir noktaya ulaşması ve ardından gerilemesi dikkat çekicidir. Diğer taraftan, yüksek entelektüel fonksiyonlar yaşam boyunca, yaşlılığa dek gelişmeyi sürdürürler. İnsanların bilinçsizlikten gerçek bilinçlilik düzeyine geçtiği yolun izini sürmek, bilimin en büyüleyici ve önemli görevlerinden biridir.
Devam Edecek..
*A.g.e.
Not: Yazının bütünsel anlaşılabilmesi için aşağıda linki verilen önceki yazıları okumanız önerilir.
- Yaşam, Madde ve Akıl (1): https://rizomdergi.com/2019/09/10/yasammadde-ve-akil-1/
- Yaşam, Madde ve Akıl (2): https://rizomdergi.com/2019/09/10/yasammadde-ve-akil2/
- Yaşam, Madde ve Akıl (3): https://rizomdergi.com/2019/09/10/yasammadde-ve-akil3/
- Yaşam,Madde ve Akıl(4): https://rizomdergi.com/2019/09/10/yasammadde-ve-akil4/
- Yaşam,Madde ve Akıl (5): https://rizomdergi.com/2019/09/11/yasammadde-ve-akil5/