Bilim-Ekoloji Genel

Şeker ve Kölelik – John Bellamy Foster (3)

Written by RizomDergi

Sanayi Devrimi Öncesinde Ekolojik Koşullar-3

Şeker ve Kölelik

Diğer canlı türlerine açılan bu savaş, ticari amaçların baskın olduğunu gösterir. Bununla birlikte, kapitalizmin merkantilist çağının ekolojik etkileri, sadece kar için hayvan türlerinin yok edilmesinde görülmeyecekti. Bu etkiler, doğanın dönüştürülmesine ve insan emeğine boyun eğdirilmesine dayanan, dünya çapında bir ihracat için ürün üretimi sisteminin yaratılmasında da görülür.

Periferinin ekolojisini dönüştürecek olan ticari mahsul, şeker kamışıydı. Şeker plantasyonları sisteminin ana öğeleri 15.yüzyılın ortalarında Atlantik’teki Madeira ve Kanarya adalarında çoktan yerli yerindeydi. Köle emeğine dayanan şeker üretimi ilk kez buralarda başladı. Köleler, hem Kanarya adalarının yerli sakinleri arasından ve hem de Kuzey Afrika’ dan devşirildi. Kanarya adalarından toplanan kölelerin -Guanchelerin- sayısı adaların fethi zamanında 80.000 civarındaydı, 1600’e gelindiğinde ise tümü öldürülmüştü.[1]

Atlantik adalarını görmüş, tanımış olan Kristof Kolomb, köle emeğine dayanan plantasyon tarımı sisteminin aynısını [Haiti’de] Hispaniola’da da kurmaya niyetlenmiş gibi görünür. 1493 ‘de ikinci yolculuğuna çıktığı zaman yanına birkaç şeker kamışı dalı aldı. Hispaniola’daki plantasyonlarda ve maden ocaklarındaki zor işler, köleleştirilmiş Amerikan Kızılderilileri tarafından yapıldı. Kızılderili nüfusunun büyük bir kısmının yok edildiği 1518’e kadar, Afrika’ dan kitleler halinde köle ithalatı henüz başlamamıştı. Fakat 16. ve 17. yüzyıllarda şekere talep arttıkça, kölelere de talep arttı. Şeker üretimi İspanyol kolonilerinin tümüne ve Portekiz kolonisi olan Brezilya’ya hızla yayıldı. Brezilya çabucak, dünyada başlıca şeker üreten bölge haline geldi ve şeker üretimi buradan Karayiblerdeki İngiliz ve Fransız kolonilerine yayıldı ve sonunda buralar, şeker üretiminde Brezilya’nın yerini aldı.[2]

1451 ve 1600 yılları arasında 275.000 kadar Afrikalı köle Amerika’ya ve Avrupa’ya gönderildi. 17. yüzyılda, büyük ölçüde Karayiblerdeki şeker plantasyonlarının talebine bir karşılık olarak, bu sayı 1.341.000’e yükseldi. Bununla birlikte, 1701- 1810 yılları arasında 6 milyondan fazla insanın Afrika’dan Amerika’ya zorla ihraç edilmesiyle, köleliğin altın çağı 18.yüzyıl olacaktı. [3]

Bu çok büyük demografik değişmenin arkasında bir çifte soykırım yatar. Kendisi de bir Batılı Kızılderili olan romancı Jamaica Kincaid, ”Kristof Kolomb’un dünyanın bu parçasında karaya çıkışından 12 yıl sonra, onun burada yaşadığını gördüğü 1 milyondan fazla insan öldürülmüştü. Buna ek olarak, Afrika’dan dünyanın bu parçasına yolculuk sırasında, gemilerden denize o kadar çok Afrikalı atıldı ki, Atlantik Okyanusu’nun, Afrika’nın Auschwitz’i olduğunu söylemek bir abartma olmaz” diye yazmıştır.[4]

Toprak da ihraç mahsulleri üretiminin yeni sisteminin bir ”köle”si haline geldi. Plantasyon sahipleri ağaçları kestiler. Bu da toprağı kuraklığa ve erozyona karşı daha eği limli hale getirdi. 1690’da [Antillerdeki] Antigua [Adası]’nın üçte ikisinden çoğu hala ağaçlarla kaplıydı; 1751’de tarıma elverişli toprağın her acre’ı [0,404 hektar] orman örtüsünden soyuldu. Yoğun şeker kamışı tarımı, toprağı yavaş yavaş bozdu, onu besleyici elementlerinden yoksun bıraktı.[5] Uruguaylı yazar Eduardo Galeona’nın Brezilya’nın Kuzeydoğusu için yazdıkları, Karayib adalarının çoğu için de doğrudur:

“Şeker… [Brezilya’nın] Kuzeydoğusunu mahvetti… Tropikal ormanların bu bölgesi bir bozkıra döndü. Yiyecek üretimine doğal olarak uygun olan bu bölge, açlığın hüküm sürdüğü bir yer haline geldi. Yıkıcı ve her şeye hükmeden büyük tarımsal mülkler, her şeyin bol bol çiçek açtığı yerlerde, geriye kısır kayalar bıraktı, toprağı yıkadı, aşındırdı. İlk başta, portakal ve mango plantasyonları vardı, ama bunlar kaderine terk edildi, şeker imalathanesi sahibinin evini çevreleyen meyve bahçeleri halinde küçüldü, sadece plantasyon beyaz sahibinin ailesi için ayrıldı. Kamış tarlaları açmak içi n, flora ile birlikte faunayı da harap eden ateş kullanıldı: Geyikler, yaban domuzları, tapirler (tapiridae), pacalar * ve armadillolar** ortadan kayboldu. Tümü şeker kamışı monokültürünün sunağında kurban edildi.” [6]

Bir şeker monokültürünün yaratılması bu kolonileri gıda bakımından Avrupa’ya ve Güney Amerika’nın iç bölgelerine bağımlı hale getirdi. Abbe Raynald, 1775’de, ironik bir biçimde, ”Amerika’daki bir koloniyi beslemek için Avrupa’daki bir vilayeti ekip biçmek zorunludur” diye yazıyordu. 16. yüzyılın sonunda ”Brezilya’daki şeker imalathanelerinin sayısı 120′ den daha az değildi ve değeri 2 milyon pound kadardı, fakat en iyi toprakların sahibi olan bu imalathanelerin sahipleri hiçbir yiyecek yetiştirmiyorlar, yiyeceklerini ithal ediyorlardı, tıpkı deniz aşırı ülkelerden kölelerle ve tuz çuvalları ile gelen bir dizi lüks eşyayı ithal ettikleri gibi” diye bildiriyordu Galeano.[7]

Şeker ihracı hızla arttı. 1660’dan sonra İngiltere’nin şeker ithalatı, diğer bütün koloni ürünlerinin toplam ithalatını aştı. İngilizler 1800’de, 1700’deki ne göre neredeyse 15 kat daha fazla şeker tüketiyordu. Önemine rağmen, şeker yine de Avrupa’yı, Afrika’yı ve Amerikaları birbirine bağlayan üç köşeli ticarette temel direklerden sadece biriydi. Üçgenin birinci ayağı, bir Avrupa limanından Afrika’ya gidiyordu. Gemiler, Afrika’ya tuz, tekstil, ateşli silahlar, donanım, boncuktan yapılmış kolyeler ve rom yükü taşıyordu. Bu ürünler kölelerle takas ediliyordu. Köleler Amerikalara gönderilirken (her bir kişiye 167 cm uzunluğunda, 40.64 cm genişliğinde daracık bir yer düşecek şekilde) ”raflardaki kitaplar gibi dizilmiş” olarak gemilere tıka basa doldurulmuş kölelerle takas ediliyordu. Köleler Amerikalarda plantasyon sahiplerine satılıyordu ve üçgenin son ayağı, – tümü köle emeği yardımı ile üretilen – şeker, gümüş, şeker pekmezi, tütün ve pamuk satın alınıp Avrupa’da satılmak üzere gemiye yükleniyordu. İngiltere’de Liverpool, Bristol ve Glaskow gibi liman kentleri 18. yüzyılda hızla büyümelerini en başta bu ticaret üçgenine borçludur.[8]

*Cuniculus cinsinden. hemen hemen kuyruksuz. büyük. beyaz benekli tropikal iki Amerikan kemirgeninden biri – ç.n.

**Güney Amerika’da bulunan ve zırh gibi kabuğu olan, kertenkele cinsinden iri hayvan – ç.n.

[1] Ponting, Green History, s. 195-96, 206-7.

[2] Age, Basil Davidson, ” Columbus. “Race and Class 33, no. 3 (1992): 17-25.

[3] Wolf, Europe and the People Without History, s.195-96.

[4] Jamaica Kincaid, “Foreword” Guy Endore, Babouk (New York: Monthly Review Press, 1991), s.vıı-vııı.

[5]Newsweek (Kolomb Özel Sayısı), Fall/Winter 1991, s.71; Ralph Davis. The Rise of the Atlantic Economies [Atlantik Ekonomilerinin Doğuşu] (lthaca, NY: Cornell University Press, 1973), s. 253.

[6]Eduardo Galeano, Opeıı Veins of Latin America [Latin Amerika’nın Kesik Damarları] (New York: Monthly Review Press, 1973), s. 74-75.

[7]A.g.e., Raynal, Braudel, Structures of Everyday Life, s. 226’da aktarılıyor.

[8] Davis, Rise of Atlantic Economies, s. 251; Braudel, Structures of Everyday Life, s. 224; Wallerstein, Modern World System II, s. 51; Stavrianos, Global Rift, s. 96-97; Eric Williams, Capitalism and Slavery [Kapitalizm ve Kölelik] (New York: Capricorn Books, 1944), s. 30-84.

Kaynak: John Bellamy Foster, Savunmasız Gezegen, çev.: Hasan Ünder, Epos Yayınları, 2002.

İlk yazı için: https://rizomdergi.com/2020/12/01/sanayi-devrimi-oncesinde-ekolojik-kosullar-john-bellamy-foster-1/

İkinci yazı için: https://rizomdergi.com/2020/12/15/sanayi-devrimi-oncesinde-ekolojik-kosullar-john-bellamy-foster-2/

Yazar Hakkında

RizomDergi